Ah Mine’l-Aşk

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bu sayfada devam eden bir çalışma vardır.

Dilerseniz, siz de yardım edebilirsiniz:

  • Eğer çalışma yarıda kalmışsa, çalışmayı başlatan kişiyle iletişime geçip, sayfanın durumunu ona sorabilirsiniz.
  • Sayfanın geçmişinden  sayfa üzerinde uğraşanları görebilirsiniz.
Üzerinde 7 günden fazla değişiklik yapılmayan sayfalardan kaldırılmalıdır.
Ah mine'l Aşk
Ah mine'l Aşk

İskender Pala imzasını taşıyan ilk baskısı 1999 yılında Ötüken Yayınları tarafından yayınlanan, Divan Edebiyatı, Divan Edebiyatı Şairleri ve Aşk konularını ele alan bir eserdir. Bunların yanında eser; Osmanlı Tarihi’nden olaylar, hikayeler ve örnekler ile zenginleştirilmiştir. Şubat 2006’da 7. baskısı Kapı Yayınları tarafından yapılan kitap, 7 bölümden oluşmaktadır.

Konu başlıkları

[değiştir] Teknik ve Ön Bilgiler

[değiştir] Basım

  • 1. ve 2. basım Ötüken Yayınları
  • 3-5 Basım:L&M Yayınları
  • 6 ve 7. Basım: Kapı Yayınları
  • Yayın Yönetmeni: Cahit Akın
  • Kapak Tasarımı: Utku Lomlu
  • Dizgi: Bahar Kuru
  • Baskı ve Cilt: Melisa Matbaacılık
  • Dağıtım: Alfa Basım Yayım Dağıtım Ltd. Şti
  • Sayfa Sayısı:367

[değiştir] Kitabın Bölümleri

[değiştir] Feth-i Kelam için (Giriş Bölümü)

Musademe-i efkardan barika-yı hakikat doğar.(Namık Kemal)

700 Yılının Şiiri diyerek başlıyor yazar kitabına ve Osmanlı şiirinin tıpkı Osmanlı Devletinin hukuku, felsefesi, dili, mimarisi, musikisi gibi kendi ulusal kültürünün bir parçası olduğunu belirtiyor. “Toplumu bütün acıları ve zevkleri, bütün sosyal ve beşeri çağrışımlarıyla kucaklamış bir edebiyatın binlerce, on binlerce eserini yok saymaktan , kültürel aforizmalar ile gündem dışına itmekten” yakınıyor ve bunun en önemli problemlerimizden bir olarak gösteriyor. Ve bununla ilgili olarak ekliyor; “Bizim nesil, Osmanlının kendisi gibi yüksek kültürünü ve o kültürü taşıyan şiiri de reddetti. Onu halktan uzakmış gibi göstermeye, fildişi kulelerde ahbap- çavuş pazarlıklarının metaı gibi tanıtmaya çaba harcadı. Tek haklı iddiamız. Dilinin artık anlaşılmaz olmasıydı ama yazık ki bu da onlardan(şairlerden) değil, bizden(okuyamayanlardan) kaynaklanıyordu.”

İlerleyen satırlarda Osmanlı şiiri ve şairlerini konu alıp, onları kategorize ediyor. Yine yukarıda ki sorunlara dem vurduktan sonra Osmanlı şiirini tanıtmaya, okurun Osmanlı Şiirine olan ön yargısını kırmaya çalışıyor. Bu bölüm bir de Nevres’in şu beyitinin açıklamasını yapıyor;

Önün ardın göz et, fikr-i dakîk et, onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ


[değiştir] Divan Edebiyatı’nı Anlayabilmek

İskender Pala bu bölümde Divan Edebiyatı’nın genel kanının aksine anlaşılmaz bir edebiyat olmadığını “Fuzuli’yi Baki’yi Nedim’i anlayabilmek için üniversite eğitimine beş yüz kelimelik bir repetuvarın eklenmesinin yeterli olacağını” belirtiyor.


[değiştir] Aşkın İlinden(aşkın yalın hali)

Hep hüsn ü aşka dâir imiş güft-ü gûy-ı halk
Dillerde dâsitân imiş esrâr sandığım

Çelebizâde Âsım

İskender Pala bu bölüme saltanat ile sanat arasında ki ilişkiyi irdeleyerek başlıyor. Ortaçağ’da gerek Batı’da gerek Doğu’da saltanatların sanat vasıtası ile kendilerini gelecek kuşaklara anlattığını, sanatın da kalıcılığını saltanat ile sağladığını belirtiyor. Yazara göre Osmanlı Hanedanı zamanında bu durum daha belirgin hale geliyor. “Osmanlı padişahlarının bir çoğunun sanatla ilgilenmesi sonucu sanat ve sanatçı Osmanlı asırlarında her zaman korunmuştur.” diyen yazar daha sonra sanatkar padişahlardan örnekler sunmaktadır. Fatih, Kanuni, Yavuz gibi şair padişahların şiirleri açıklanmıştır. İlerleyen kısımlarda Türk Klasik Şiirinden örnekler verilmeye devam edilecek ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e şiirde Türk kimliği incelenecektir.