Kullanıcı mesaj:Necmi Ünsal

Vikipedi, özgür ansiklopedi

                               NECMİ ÜNSAL
          1965 yılında Bilecik-Yenipazar'da doğdu. İlköğretimini Yenipazar'da bitirdikten sonra
   bir yıl süreyle Gebze Müftülüğü Çoban Mustafa Paşa Külliyesi Kur'an Kursuna devam ederek
   her zaman hayırla yad ettiği hocası Seyit Tüysüzoğlu'ndan dinî ve lugavî dersler okudu. 
          1984 yılında Kocaeli İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Memuriyete 1985 yılında
   Babaeski Merkez Yatılı Kur'an Kursunda öğretmen olarak başladı. 1990'da İstanbul
   Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden, 2001'de de Anadolu Üniversitesi İlâhiyat Önlisans
   programından mezun oldu. Sırasıyla Kartal Müftülüğü G. Osman Paşa Camii Müezzinliği,
   Topselvi Merkez Camii İmam Hatipliği, Kartal M. Akif Ersoy İmam Hatip Lisesi meslek
   dersleri fahri öğretmenliği ve 2000 senesinde de Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dışişleri
   Bakanlığın- ca yurt dışına gönderilerek dört sene Kopenhag Büyükelçiliği bünyesinde Køge
   Camii Din Görevlisi olarak çalışma hayatını devam ettirdi.Şiirlerinden bazıları çeşitli
   dergi ve gazetelerde, internet sayfalarında ve Gündüz kitapevinin yayımladığı Türk Şairleri
   Şiir Antolojisi'nin  2. cildinde yayınlandı.Evli ve ikisi kız ikisi erkek dört çocuk
   babasıdır.


               DÜNYAYA SULTAN GEREK 
   Ne olur güzelim gel, gel bana yâren ol! 
   Seninle okunmamış bir destan yazalım! 
   Omzuma tepelerden at yedi narin kol! 
   Boy sürsün yine güller, bir bostan kazalım! 
   Rabbimden sana ihsan al fistan, gazalım! 
   Takılmış gerdanına bir mavi gerdanlık. 
   Gözlerin yeşil kalsın, hep baksın mehtaba. 
   Sürurun gönüllerde, dem değil bir anlık! 
   Kubbenden bir seda sal her dosta ahbaba! 
   Al-beyaz deste güller ser yerden aktaba! 
   Dünyada çok inci var, sen başka bir inci! 
   Celbeder güzelliğin, çok yürek kül olur. 
   Seninle ulvi değer, bu vatan birinci. 
   Seninle bana düşen kör talih gül olur. 
   Kıyarsa sana yazık, bir tarih zül olur! 
   Göz kırpsın yakamozlar tüm kutlu zevata. 
   Eyüp’ten seslen, selâm ver iki denize! 
   Yuşa’dan, Çamlıca’dan et çağı ihata! 
   Renk gelsin sokak sokak her soluk benize. 
   Bağrından yeller estir her doluk genize! 
   Şahitsin şahadete o kalem birlerden. 
   Yıkanır seherinle tüm kara geceler. 
   Kurtuluş gözyaşında o âlem kirlerden. 
   Duada dudakların, hep felâh heceler. 
   Arifler bahçesinde bir semah geceler. 
   Dinlerdi şair seni hep gözü kapalı. 
   O devir çoktan geçti, bu sözden yok fayda! 
   Dünyayı açıkgözler sirk atı yapalı; 
   Yıllardır alınacak bir değer yok kayda! 
   Kalmadı huzur, hayat bir kanlı ok yayda. 
   Fethinden beri şanlı o hilâl bayrağın. 
   Rahatız gölgesinde, hiç batmaz güneşin. 
   Itrını gülden aldı, gül kokar toprağın. 
   Peygamber şehri yoldaş ve Mekke kardeşin. 
   Müjdesin kutlu sözde, yok senin bir eşin! 
   Değerse sana eller ben süzgün, vurgunum. 
   Güzelim kurtul dertten, dön asla sefa bul. 
   Gördükçe seni mahzun ben üzgün, durgunum. 
   Ülkeme taze bir ruh, bir tensin İstanbul! 
   Sana ‘bir rüya şehri’ hep densin İstanbul! 

   Şaire ilham gerek,o sensin İstanbul! 
   Dünyaya sultan gerek,o sensin İstanbul! 


          ANADOLUM BİR EFSANE 
   Anadolum bir efsane, tüm dağları; kırları. 
   Kuşlar, kelebekler uçar; şenlenir bayırları. 
   Sinesinde barındırır, gönlünce yatırları. 
   Minareler tapusudur, türbeler de sırları. 
   Şehitlerin kanlarına, şanlı tanık bayrağım. 
   Geceyi hainler bassa, nur fışkırtır toprağım. 
   Her karışında bir iklim, şahlanmakta dört mevsim. 
   Dostluk, kardeşlik menbaı; beraberlik bir resim. 
   Bizi haykırır ezanlar, seherler benim sesim. 
   İstiklâl ruhumda emel, çağlar üstü hevesim. 
   Vatanımın her karışı, ecdadımdan yadigâr. 
   Hiç ihanet kabul etmez, hâine hak zülfikar. 


        DÜŞLER YANSIR ÖLÜMDEN SUYA 
    Ülkem kuşları ufka uçarken gün batımında; 
    Hesaplarını batan güneşe ulaştırırlar. 
    Zaman ölüme hayatları bir bir satımında; 
    Geceler aşkı düş pınarına yanaştırırlar. 
    Güneş batarken hep düşler yansır ölümden suya. 
    Kalpte yeşerir sürgünler, ezgi söyler göklere. 
    Ömür akarken sessizce ecel yatar pusuya. 
    Tomurcuk nida, çiçekler âti; muştu köklere.