Kullanıcı mesaj:Bfidan
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Prizren'in Kısa Tarihi Macit Şekerci
Prisren, Prisrend, Prisrendi, Prezdra, Perzerin, Pürzerin veya günümüzde söylendiği şekliyle Prizren, çok sayıda camileri, hamamları, çeşmeleri, köprüleri, 2 katlı selamlıklı ve bahçeli evleri, kaldırımlı dar sokakları, eski dükkanları ile daha ziyade bir Türk-Anadolu kentini andırır. Prizren çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda MÖ. 4.bin yılda da insanların yaşadığı bilinmektedir. Rus bozkırlarından gelen, Hint-Avrupa dillerini konuşan yarı göçebe kavimlerin bölgeye girişi MÖ. 3500 dolaylarında başlar. Vlaşna'da, Hisar'da, Suva Reka'daki arkeoloji bölgelerinde yapılan kazılarda, MÖ. 3. bin yıllarından kalma kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bölgede, göç dalgalarını izleyen dönemde ortaya çıkan başlıca halklar, Illyrialılar, Daçyalılar, Makedonlar ve Traklar'dır. MÖ. 10.yy da Bölgenin batı kesimini yurt edinen ve bugünkü Arnavutların atası sayılan Illyrialılar, MÖ. 7. yy. a doğru demir işletmeciliğine dayanan üretimle, Yunan kent devletleriyle canlı bir ticaret geliştirdiler. Antik çağda (MÖ.6.- MS.3.yy) balkanların büyük bölümünde olduğu gibi Prizren'de de Illyr boylarına mensup Dardan'lar hüküm sürmüştür. En tanınmış kralları Argon ve eşi, aynı zamanda ardılı kraliçe Teuta olan Illyrialıların, en güçlü olduğu dönemde sınırları adriyatik kıyılarından Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Roma ile yapılan bir dizi savaşlar sonucu MÖ.168 de Roma'nın eline geçen kent, 395 te Roma'nın ikiye bölünmesi sonucunda Doğu Roma (Bizans)'nın payına düştü. Roma'nın izlerine Prizren ( kalla 11.yy ) ile çevresindeki Şiroko Yaylası'nda, Naşests'de, Kruşa'da, Rahusa'da, Vlaşna'da, Reçana'da ve Popovlan'da rastlanır. Romalıların Prizren'de kendi kentlerini ne zaman kurdukları bilinmemekle birlikte, bunu 2.yy.ın ortasında gerçekleştirdikleri tahmin edilmekte ve antik Theranda kentinin bu dönemde ortaya çıktığına inanılmaktadır. Adriya kıyılarını Balkan Yarımadası'nın orta kesimlerine ve Roma'nın doğu bölümlerine bağlayan Zenta yolunu (Via De Zenta), İşkodra'dan Prizren'e kadar Romalılar yapmıştır. Prizren, birkaç kısa kesintilerle birlikte 12.yy. a kadar Bizans'ın egemenliğinde kalmıştır. 3. yy da Gotların, ardından Alanların bölgeyi istilası, Roma'nın merkezi denetiminin zayıflamasına yol açtı. 4.yy da (378) orta asyadan başlayarak, bir kolu hazar gölü ve karadenizin kuzeyinden, diğer bir kolu da Anadolu üzerinden batıya doğru gelişen Hun akınları sebebiyle Avrupa kıtasında oluşan kavimler göçü sonrasında bölge, hepsi de Türk boyu olan önce Avarlar'ın (6.yy), daha sonra sırasıyla Peçenekler'in (10.yy), Uzlar'ın (11.yy) ve Kumanlar'ın akınlarına (13.yy) maruz kaldı (Kumanova ile Sofya'da Komaniçe ismi, Kuman Türkleri'nden kalmadır). Baltık bölgesinden güneye doğru inmeye başlayan Slavların güney kolunun 7.yy. da bölgeye yerleştiğini görüyoruz. Tarihte Prizren adına ilk kez Bizans Çarı II.Vasiliye'nin 1019 tarihli beratında rastlıyoruz. Prizren'in önemli bir ekonomi ve kültür merkezi olduğu bu evrede Gorni Grad (Vişegrad) ile Dırven Grad gibi kaleler yapılmıştır. K.Yirecek, N. Vuliç gibi kimi araştırmacılar Prizren'in kökeninin daha eski olduğunu öne sürer ve onun antik Theranda'nın devamı olduğunu belirterek kalıntılarının bugünkü Suva Reka'da olduğunu söylemekle birlikte, Prizren'in bugün bulunduğu yerde, Roma istasyonlarından birinin yer aldığına dair bilgilere de karşı koymamaktadırlar. 13.yy başında Orta Çağ Sırp Devleti'nin güneye doğru büyümesi, Duşan'ın ölümünün (1355) ardından sırp boyarlarından Vukaşin'in Üsküp ve Prizren'i alarak Güney Sırp Devletinde krallığını ilan etmesiyle Prizren bu devletin kültür ve siyasi merkezi oldu, kısa bir süre de bu devlete başkentlik (1376-89) yaptı. Birçok tarihçiye göre o dönemde Adriya'da Dubrovnik'in önemi neyse, Balkanlar'da da Prizren'in önemi oydu, bu sebeple kimi yazarlar Prizren'e "Balkanlar'ın Dubrovnik'i" adını vermişlerdir. Zengin kültür merkezlerinin cazibesi sebebiyle, Prizren de komşu bölgelerden insanları kendine çekiyordu, bu sebeple o dönemde kentte Sırp ve Arnavutlardan başka, Dubrovnikliler, Kotorlular, Zadarlılar, Venedikliler, Florantinliler, Saslar, Ulahlar ve Yunanlar yaşardı. 12. yy. da Sırp Devleti'nin hakimiyetine giren kentte o dönemden kalma birçok kültürel yapılardan, 1306-07 de kral Milutin'in yaptırdığı Bogoroditsa Levijka Kilisesi (Cuma Cami) ve dere boyunca yukarı gidilirse 1350 yılında yapılmış, Sv.Arhancel ve Gavril adını taşıyan Stefan Duşan'ın manastırını sayabiliriz. 14.yy. da bölgede başlayan Osmanlı etkisi, 28 haziran 1389 da (kimi kaynaklarda 20 haziran), başında 1.Murad'ın (Hüdavendigar) bulunduğu Osmanlı ordusuyla, Sırp prensi Lazar'ın komuta ettiği Sırp, Bosna, Macar, Ulah, Arnavut, Leh ve Çeklerden oluşan birleşik ordu arasında, Priştine-Vuçıtrn yolu üzerinde, Lab Irmağı'nın dirsek yaptığı Kosova Gölovası'nda karşı karşıya geldiği 1.Kosova Savaşı, yine aynı yerde yapılan 2. Kosova Savaşı'nın (17/19.10.1448) Osmanlı Devleti'nin kesin zaferleriyle sonuçlanması ve 21.6.1455 te Fatih Sultan Mehmet'in fethiyle Prizren'de de, 5 asır sürecek Türk hakimiyeti başladı. Osmanlılar'ın Balkanlara yerleşmeleri üç şekilde olmuştur, şöyle ki; 1- İlk fetihler sırasında Anadolu'daki yakın bölgelerden, yeni alınan yerlere devlet eliyle göçmen nakledilmesi, 2- Fetihlere gönüllü olarak katılan gazi-alperenler ve gaza için gelen aşiret mensuplarının bir bölümünün fethedilen kalelerde muhafız olarak bırakılıp bir bölümünün de istedikleri yerlere yerleştirilmesi, 3- Kolonizatör Türk dervişlerinin stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin faaliyetleri ve çevrelerinde yeni yerleşim merkezlerinin kurulması. Osmanlı Devleti'nin, Adriya'nın güney kıyılarını fethetmesiyle birlikte Prizren-İşkodra yolu yeniden doğu-batı arasında bir atardamar oldu ve Prizren'den yeniden kervanlar geçmeye başladı. Bu dönemde Prizren gelişme dönemindedir, öyle ki 1537 yılından kalma bilgilere göre o dönemde en büyük zenginlerden biri olan Kukli Beg'in Prizren'de 117 dükkanı, 6 değirmeni 1 kervansarayı vardı. Osmanlı döneminde tüm Kosova'da inşa edilen toplam 361 eserden (bazı kaynaklarda 600), cami, hamam, medrese, tekke, türbe, çeşme, köprü, kütüphane, ve kervansarayların Prizren'de de hızla inşa edilmesiyle birlikte ulaşımın canlanması, ticaretin ve zanaatçılığın gelişmesi hızlandı. Orhan Koloğlu'nun aktarımıyla Romen tarihçisi Beldicenu, "balkanlarda yeni bir kent uygarlığının ilk temellerini Türklerin attığını ve Türk kültürü etkisinin günümüzde de yaşadığını" söylemiştir. Bu dönemde Prizren'de, Arnavut, Türk ve Sırp edebiyatına önemli katkıları olmuş birçok kişiler yaşamıştır. Bunların arasında, 16.yy başlarında yaşamış, 15.000 beyitlik ünlü "Gazavatname" 'yi de yazmış olan Prizrenli tarihçi ve ozan Suzi Çelebi, kardeşi Nehari, Sultan III. Mehmet'in ozanı ve gizemci ozan Şem'i, Prizrenli şair Sucudi ve yaşadığı çağda Bosna'nın tarihini de yazan Pyeter Mazreku'yu (ö.1634) sayabiliriz. 17. yy.da Prizren Balkan Yarımadası'nın büyük sancak merkezlerinden biridir. Enver Dukaçini'nin ileri sürdüğüne göre zanaatçılığın, demirci , tüfek, kılıç, terzi, saraç, yün, tabakçı, mutaf-çı, bıçakçı ve kuyumcu dalında geliştiği bu dönemde kentte yapılan eserlerden ve günümüzde ibadete açık olan 19 camiden bazıları, Türkiye'nin katkılarıyla yapılan restorasyon sonrası günümüzde ismi "Fatih Sultan Mehmet Namazgahı"'na çevrilen Namazgah (kırık cami) (1455), Suzi Çelebi (1513), Kukli Beg (Saraçhane1535), Mehmet Paşa Külliyesi (Bayraklı Cami 1580), beylerbeyi ve 2. vezir olan Sinan Paşa'nın yaptırdığı Sinanpaşa (1615), Maksut Paşa (Maraş 1641) ve tercüman İskender (Dragoman 18.yy) camileriyle Mehmet Paşa Hamamını (1564), sayabiliriz. Bistriça üzerinde günümüzde kullanılan on köprünün hepsi de Osmanlı Devleti tarafından en az bir sefer olmak üzere yenilenmiş ve/veya restore edilmiştir. 1683 yılında başlayan ve 1690 yılına kadar süren Osmanlı-Avusturya savaşları sonrası gelişmesi yavaşlayan ve gerileyen Prizren'in, tekrar eski gelişmesini yakalaması için yüz yıl beklemesi gerekecekti. Kosta N. Kostiç'in deyimiyle 18. yy sonunda Prizren, İstanbul, Selanik, İşkodra, Dubrovnik, Sarayova, Belgrad ile ticaret kuran balkanların büyük kentlerinden biri oldu. Kentin içinde birkaç kapalı caddeyi kapsayan çok sayıda dükkanı olan bir ticaret çarşısı bulunuyordu. 19. yy başlarında ham derici, demirci, saraç ve terzilerden başka mutafçı, bıçakçı ve tüfekçi esnafları gelişti. Tüfekçilik o kadar gelişti ki yüze yakın tüfekçi dükkanı açıldı. "Martinka" diye de anılan Prizren tüfekleri Anadolu ve Mısır'a kadar gönderiliyordu. 19. yy.da Osmanlı Devleti'nde eyalet statüsünden vilayet statüsüne geçilince Kosova vilayeti kuruldu ve Prizren sancak merkezi oldu. Bunları takiben kentte çok sayıda kültür eğitim kurumları kuruldu, Sırp dilinde okulların ilki, 1810 yılında açılan privat (özel) okuldur. 1836 yılında kentte kurulan Sırp kız okulu, Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti'nde kurulmuş kız çocuklarına ait ilk okuldur. 1874 yılında kentte Türk dilinde 21 iptidaiye (ilkokul), bir rüştiye (orta okul) ve bir de idadiye (lise) vardı. 1878 de Prizren ile Zum'da ilk Arnavut okulları açılmaya başladı. Prizren'in siyasi ve kültür tarihinde, Sarayova'dan gelen Osmanlı valisi Saffet Paşa'nın 1868 de kurduğu ve Türkçe-Sırpça yayınlanan Prizren Gazetesi'nin de yeri vardır. 1. Balkan Savaşı Osmanlı Devleti'nin yenilgisiyle sonuçlanınca, bu devletin Prizren'de de beş asır süren egemenliği sona erdi (31.12.1912). Kent bir süre Bulgar işgalinde kaldıysa da Sırbistan Krallığı yönetimine girdi, 1.Dünya Savaşı'nda bölge, Avusturya-Alman-Bulgar kuvvetlerince işgal edildi. Savaş sonrasında 1918 yılında kurulan Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bağlandı (bu krallık, 1929 yılında Yugoslavya Krallığı adını almıştır). 1876 yılında 39.952 olan Prizren'in nüfusu, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (ünlü 93 harbi), Balkan ve 1.Dünya Savaşı sonrasında verilen kayıp ve göçlerden dolayı 1921 yılında 15.514 e düşmüştür. 1929 yılında Bistriça Deresi'nde, bugün sentral denilen yerde kurulan 160 kwat gücündeki hidroelektrik santralının faaliyete geçmesiyle kentin endüstriyel alanında canlılık artmaya başladı. Prizren'de buz fabrikası, Bistriça motorlu değirmeni, kiremit fabrikası, ototransport şirketleriyle beş büyük manifatura ve tekstil, beş demirci, on bakkal dükkanı, AD Prizren Bankası, AD Prizren Kooperatif Bankası, 18 yataklı Kruna Oteli gibi kuruluşlar faaliyete geçti. Bunlarla birlikte süregelen küçük esnaf, aşçı ve pastacı dükkanları, kahveler ile ziraat ve hayvancılıkta devam etmekteydi. 1929 yılına kadar Prizren bölgesinden yılda 100 vagon buğday, 150 vagon yulaf ve 50 ila 100 vagon arpacık ile büyük miktarda mısır ve sebze ihraç ediliyordu. 1933 yılında 424 zanaatçısıyla Prizren, hala Kosova'nın en büyük zanaat merkezini teşkil ediyordu, 500 zanaat dükkanından 20 si tabakhane dükkanıydı, Bistriça ise 100 tane deri fıçısını döndürüyordu. Prizren, 1941 yılında bir süre Alman ve İtalyan işgalinde kaldı. Tito önderliğinde ülke genelinde yapılan bağımsızlık mücadelesi sonucu 17 kasım 1944 te işgalden kurtulduğunda nüfusu sadece 17.000 di. Kurtuluştan sonra yeni bir yaşam başladı, 1960 lı yıllarda kente demiryolunun gelmesiyle (1963) gelişim hızlandı, bu dönemde ipek sentetik dokuma fab. Printeks, sentetik iplik fab. Progres, ayakkabı fab. Komuna, metal ürünleri fab. Famipa, ilac fab. Farmakos, ve ziynet eşyası üretimi yapan Filigran fab. kuruldu. Hayvancılık sektöründe Progres-Export, ulaştırma sektöründe Kosova-Trans, basın yayın sektöründe Ramiz Sadiku, perakende satış mağazalar zinciri Liria, metal üretiminde Metalats, turizm sektöründe 170 yataklı Theranda Oteli, Landovisa'daki 70 yataklı Vlazırimi Oteli vb gibi kuruluşlar hizmet vermeye başladı. Tito'nun ölümünden (1980) sonra ülke genelinde siyasi, ekonomik ve sosyal dengelerin bozulmaya başlaması, Kosova'nın özerk statüsünün kaldırılarak (1989) Sırbistan'a ilhak edilmesi kararıyla birlikte Sırp baskısının artması ve akabinde Sırbistan'ın Kosova'ya karşı kara harekatına girişmesiyle (1998) tüm Kosova'da olduğu gibi Prizren'de de zor günler başladı. Nato'nun müdahalesinin ardından (mart1999), bünyesinde Türk Askerleri'yle birlikte Nato barış gücü KFOR'un bölgeye gelmesiyle, barış ve istikrarın yeniden tesis edilmesine büyük katkısı olmuştur. Prizren belediyesi sınırları içinde 134,526 kişi yaşar (1981).
Yararlanılan kaynaklar: -Prizren: Tito'yla Yengiye Doğru, Miograd Nikkoliç -Büyük Osmanlı Devleti, İ.Hakkı Uzunçarşılı -Kosova'da Osmanlı Mimari Eserleri, Raif Vırmiça -Balkanlar, Çukurova Üniversitesi, Stratejik Araştırmalar Merkezi -Tarih ve Düşünce Dergisi, mayıs 1999, mayıs 2000 sayısı -Prizren, Nedim Yalçın: Aksiyon Dergisi, sayı 386 -Şükrü Şekerci (babam)
Prizren’de Yaşam
Cemal Bako'dan... Prizren şehri Şar dağının eteklerinde kurulmuştur, üç taraftan dağlarla çevrilidir. Prizren’e herhangi bir taraftan yaklaşan yolcunun uzaktan gözüne ilk batan kalesidir. Kale 590 metre yükseklikteki bir tepeden Prizren şehrini devamlı göz önünde bulundurmaktadır. Batı kısmına Paştrik ve Koritnik dağları yaslanmıştır. Şehre biraz daha yaklaşıldıktan sonra ince ve zarif minareleri göze batmaktadır. Gelen yolcu ilk önce Müslüman mezarlıklarıyla karşılaşır. Şehrin ortasından akan Bistriça dağ deresi, şehri iki bölüme bölmektedir. Sol tarafta, kale bayırının eteklerinde yerleşenler denizden 540 metre yüksekliklere kadar evler kurmuşlardır. Sağ tarafı ise düzlüktür bu bölümde kurulan evler deniz yüksekliğinin 400 metre üstündedir. Prizren şehrini Fatih Mehmet 21 haziran 1455. fetheder. Cuma namazı Ortodoks kilisesinde fatih tarafından kıldırılır. Bununla şehrin şekli de değişmeye maruz kalır. Serhat şehri şeklini alan şehir Akıncıların istikamet yeri olur. Camiye dönüştürülen kilisenin bitişiğinde Evrenosoğlu Ahmet Bey tarafından bir hamam, dere üzerinde taştan bir köprü Evrenosoğlu Ali Bey tarafından yaptırılır. Kısa bir zaman sonra Mehmed Bey, babası Koca ( İlyas ) İsa Bey adına bir camii yaptırır. İhtiyarlamış olan Mihailoğlu Ali Beyin bir süre sekreterliğini yapmış olan Suzi Çelebi, Sultan Selimin fermanıyla Prizrende arpalık verilir, buralarda bir camii, nehir üzerinde bir taş köprü, tabhana, okul yaptırarak şehir halkına vakfeder. Hayatının önemli bir dönemini dere kenarındaki Mescid’te oturarak geçirir ve öğrenci yetiştirirken bir yandan da ünlü Gazavatnamesini burada yazar. Camii hazinesinde defnedilen Suzi Çelebi çok sevdiği dere kıyısında gömülerek ebediyen istirahatına kavuşmuştur. Akıncılar sayesinde Türkleşen şehir 1912 y. ekiminde talihsiz Balkan harbiyle Sırpların eline geçer.
Prizren,in ahalisi oldu acami Topsuz, tüfeksiz verdiler vatani Bajdarhanada astilar teslim bayrağıni Süngülerle sokaklarda varoş rayası Sultan Reşat pederımız sen bizi kurtar Ağlarız Prizreni onu vatan bilmişiz. ( Halk Türküsü )
Şehir bugün Türklüğünü camileriyle, köprüsüyle, hamamıyla, saat kulesi, türbeleri ve mahalle isimleriyle korumaktadır. Bugün hala Terzi mahallesi, Atık mahalle, Bajdarhana, Körağa mahallesi, Rahlin, Hoça mahalle, Kurila (şehrin eski koruma alanı), Muhacir mahallesi, Kaçanik mahallesi, Yeni mahalle ve başkaları eski adlarını korumaktadır. Şehrin etrafı: Bülbül deresi, Tuzsuz, Varoş, Ortakol, At meydanı, Sireklık (seyreklik), Dutluk, Dalgın Baba,Topuklu, Maşatlık gibi adlandırılır.1956-58 Yılları ve daha önceki yıllarda olagelen göçlerden sonra büyük sayıda Türk nüfusunu kaybeden şehirde, bugün yok olmaya maruz kalan Türk evlerinden bahsetmek istiyorum. Her evin yapılışında kullanılan malzeme yapısı aynıdır. Şekli de aynıdır. Zengin ve fakir evi yalnız büyüklük ve süslü olup olmamasından anlaşılır. Genelde evlerin temeli moloz taştan ibarettir sonra ise kullanılan malzeme kerpiç ve odundur. Şehrin ekonomik bölümünde yani merkezde barınılacak ev hemen, hemen hiç yoktur. Çarşılar esnafın uğraştığı zanaatlarla anılır: Arasta Çarşısı, Tereke pazarı, Saraçhane, Demirciler, Tüfekçiler, Tütüncüler, Kasaplar, Kuyumcular, Terziler çarşısı ve başkaları. Caddeleri eğri olup çok sayıda çıkmazlara-kör sokaklara ayrılı. Evler genellikle yüksekliği 3-4 metre olan duvarlarla çevrilidir. Bu duvarlar hem evin güvenliğini hem de ev içinde olup bitenleri saklama işini sağlar. Eve iki kanadı ağaçtan yapılı ve demir pullarla kuvvetlendirilmiş kapıdan girilir, kapıdan girdikten sonra avluya geçilir, beyaz ve yuvarlak taşlarla döşeli ince uzun bir yol üzerinde evin hayat denilen kısmına gelinir. Taşlık yol her zaman yıkanıp temiz tutulur, ot bitmemesine gayret edilir (viran görünüm verilmesin diye ),avlu geniş ve uzun olup iki yanı ekili çiçeklere donatılır, yanında bahçe, bahçenin bir bölümünde sebze ekilir diğer bölümünde ise her çeşit meyve ağaçları bulunmaktadır. Her evin bahçesinde kaçınılmaz meyve ağacı dut ağacıdır. Prizren kadını ipek böceği yetiştirir ve ipek, bürümcük bükerek, bez dokuyarak ailesine katkıda bulunurdu. Hayatı (binaya giriş bölümü) önünde üzüm asması ekilidir, asma dallarında tanda yapılarak gölgelikten faydalanılır. Prizrenin düzlük kısmında çeşidi hacim ve büyüklüklerde dereler akardı. Dereler şehrin deresinden su alınarak oluşturulurdu ve tanzim edilerek her eve küçük kanallar götürülürdü. Dereler banilerin adıyla anılırdı örnek: Suzi su, Kukli Beg deresi, Kasım Beg deresi, şehrin sağ yakasında da Beyzade deresi akardı. Kanallardan su er evin hayat önünde akıtılır, hayatın önünde küçük bir şelale uygulanır ki hem su akması kolay olur, ham de devamlı şırıldayıp akan su ev içinde çıkabilecek veya komşudan gelebilecek sesleri örtmeye yarardı. Kanalı-deresi olmayan yüksek semtlerdeki evler kuyular açtırırlardı. Her ev içme suyunu sokak bitişiğindeki çeşmelerden temin ederdi. Topokli, Suzi çeşmesi ve b. Avlunun yüksek duvarları kiremitle örtülür, hemen altında ise çeşit büyüklükte pişirilmiş topraktan yapılı künkler dizilmiştir ki bu künklerin sayesinde sesleri yalıtılıp seslerin evden sokağa veya bunun aksinin duyulmaması, aksedilmemesi sağlanırdı. Evler genelde bir veya iki katlıdır. Bir katlı evlerde yaşam yaz aylarında genelde hayatta, orada kurulan sofa ve duvar bitişiğinde sedyeler üzerinde konulan minderlerde geçmektedir. Evin ön cephesi bahçeye çevrilidir, komşulara hemen, hemen hiç pencere bırakılmaz. Hayattan ev içi denilen yere geçilir (kapıdan girerken ilk bölüm), oradan da yatak odalarına birkaç basamağı çıkarak kapıdan geçilir, eviçi’nin arka tarafında ise genelde mutfak, kiler ve odunluk yerleşmiştir. Kışlarda mutfakta yemek pişirilir ve devamlı ekmek yoğrularak ekmekler köşe başındaki fırında pişirilir. Gelmiş- kabarmış olan ekmekler ince bir tahta üzerine dizilerek sokak kapısı önüne bırakılır, sokaktan geçen herkesin bilhassa çocuk veya büyüklerin bu ekmekleri fırına götürmeleri adettendirve kendilerine bir borç bilirler. Yazın da yemekler avlunun bir köşesinde bulunan yaz mutfağında pişirilir. Evler komşu evlerden duvarlarla ayrılır, duvar hangi eve aitse o taraftan sercen yapılır, burası mutfağa yakın ise çanaklık olarak kullanılır ve buraya çanaklar dizilir. Komşu evi ayıran duvarda komşuya geçmek için kapıcık konulur, bu kapıcıklar sayesinde sokağa hiç çıkılmadan mahallenin tüm evleri kadınlar tarafından ziyaret edilebilir. İki katlı olan evlerde eviçinin bir tarafında olan merdivenlerden ikinci kata çıkılır. Burada geniş bir çardakla karşılaşılır, çardak kenarında sedyeler üzerinde minderler konulur ve yazın evin bu bölümünde günlük hayat sürdürülür. Çardaktan yatak odasına geçilir. Merdivenler altında genellikle apteshane yerleştirilir. Evlerin temeli ve duvarlar kardan zarar gelebileceği yere kadar moloz taşla yapılı olduğunu yukarıdaki satırlarda bahsetmiştik buraya kadar da evler bura tabiriyle dolmadır. Devamında ağaçlardan evin iskeleti yapılıp kerpiçle duvarlar örülür. Bu duvarlar saman ile karıştırılmış kerpiçle sıvanır, dış yüzü kireç, iç yüzü ise çivit veya kireç ile badanalanır. Bazı odaların duvarları keçi kılı, kireç ve az kum katılarak yapılan “eçi” ile sıvanır. Böyle sıvanmış duvarlarda çatlama meydana gelmez. Odaya girildiğinde enine ahşap sütundan yapılmış bir bölme ile karşılaşılır, buraya ayaklık denir, iç kısmına göre daha alçaktır burada pabuçlar çıkartılır, feraş konulur, duvarda ise desti ve bardakların konulması işini gören sercen bulunur. Devamında çömleklik yapılır ve ardına da hamamcık eklenir. Çömleklik ısınma amacıyla inşa edilen soba, tabanı kare şeklinde olur yukarı gidildikçe silindir şekle dönüşür ve çok sayıda küçük çömleklerden yapılan soba bu çömlekler yardımıyla sobadan odaya sunulan ısı miktarını ayarlamak mümkündür. Soba ayaklıktan ateşlenir, bazılarını da hamamcıktan ateşlemek mümkündür. Çömleğin hemen yanı başında hamamcık, yanında da hamamcık kazanı bulunur böylece hamamcıkta devamlı sıcak su bulunmaktadır. Evin komşu tarafındaki duvarı en kalındır, odalarda bu duvar içinde yüklük (yatak takımını yüklemeye yarayan dolap), dolap, dolabın içinde sercen, sercen içinde kutsal kitap ve diğer kitaplar bulunur. Duvar yeterince kalın değilse duvarda arka tarafa yüklük için çıkma yapılır. Yüklük, dolap ve sercen kapıları ahşap ve süslüdür, kapıların üst kısmı aynı hizada beraber biter ve üstlerinde raflar bulunur. Raf üzerinde bakır kab takımı konur. Ayaklığın tam karşısındaki pencereler aynı sıradadır, dibinde sedir konulup minder döşenir, üstü devamlı bembeyaz ve dantelle süslenmiş yaygı ile kaplanır, pencere yanında ipek dokumak için tezgah bulunur. Odanın alt kısmı ahşaptır ve üzerine halı, kilim veya hasır döşenir. Ayrıca odaların tavan kısmı da ahşaptır ve bu odanın en güzel kısmıdır, çünkü Türk insanı hayatının büyük bir bölümünü odada geçirir ( Türk evlerinde bu çeşit odalar oturma odası, sofrayı kurunca yemek odası, yüklükten yatak takımını çıkarıp döşeyince de yatak odasına dönüştürülür) dolayısıyla odasını özenle süslenmiş, ahşap tavanında çeşitli kabartmalar işletmiştir. Malzeme olarak en çok ıhlamur, fındık ve çam ağacı ile yapılan bu tavanların bazıları başlı başına birer şaheserdir. Tavanın yapımında en fazla orta kısmına ve köşelere önem verildiği göze batar. Çatı kiremitle örtülü olup, akıntı çok yönlüdür en az beş veya fazladır, saçakların uzun ve geniş olması yağmur sularının evin duvarlarına zarar yapmaması ve yazın odalara gölgelik yapması içindir. Selamlık genelde evden ayrı yapılır. Avlunun sokak tarafında küçük ve iki katlıdır, üst kat devamlı çıkmalıdır bu çıkmalar odaları genişletmek, kapıyı ve sokağı gözetlemek içindir. Pencerelere kafes denilen parmaklıklar takılıdır. Bitişiğinde iki katlı otluk hane yapılır, üst kat samanlık, alt kat ise ahır olarak kullanılır. Ahıra avludan girilir yanında mısır ve buğday ambarları bulunur. Bu çeşit evler bugün hemen, hemen yok denecek kadar azalmıştır. Osmanlı devleti buralardan çekilirken 22 cami iki de mescit bırakmıştır. Bugün yine 22 camii ayaktadır, çünkü iki mescit camiye dönüştürülmüş, iki de yeni camii yapılmıştır. Böylece 4 caminin çeşitli nedenlerden ötürü yıktırıldığı anlaşılmaktadır. Prizren’de hala altı tanesi etken olan çok sayıda tekke bulunmaktadır. Bu tekkelerin haremlerinden mada şehrin orta kısımlarında da gömütlükler vardır. Prizren şehri yatırlarıyla da ün salmıştır. Etraf kasaba ve köylerden çok sayıda insan gelip yatılara adaklarını adayıp, Yüce Allah’a dua ederler. En tanınmışları Karabaş baba, Tezcir efendi, Dalgın baba, Sofu baba, Kız türbesi, Aceze baba ve başkalarıdır.
Bu şekilde size buram, buram tarih kokan Prizren’i tanıtmaya çalıştım. Cemal Bako
[değiştir] kosova prizren
Kosova ve prizren ile ilgli ayrıntılı bilgiler www.prizrenliler.org adresinde bulabilirsiniz..