Kullanıcı mesaj:Edip Kayhan Özışık

Vikipedi, özgür ansiklopedi

                    EDİP KAYHAN ÖZIŞIK
                
             1925 yılının Haziranında Nevşehir’de doğdum. Büyük Besteci ve ud sanatçısı Şekip
   Ayhan Özışık’ın altı yaş büyük ağabeyi ve onu müziğe yönlendiren kişiyim. Üç buçuk yaşında
   iken, babamın memuriyeti nedeniyle Ankara’ya naklettik. İlkokuldan sonra Ankara Ticaret
   Lise’sine kaydolup 1943 yılında liseyi bitirdim. Aynı yıl İstanbul’daki Yüksek İktisat ve
   Ticaret Mektebi’ne girdim ve 1946 yılında mezun oldum. 1946–47 yıllarında Vatan gazetesinde
   muhabir olarak çalıştım. Tıp Dünyası dergisinde röportajlar yayınladım.1947 yılında
   basından ayrılarak İşçi Sigortaları İstanbul Bölge Müdürlüğünde memurluk, şeflik ve
   müfettişlik yaptım. 1953 Eylülünde görevimden istifa ederek “Çalışma/Sigorta Müşavirliği”
   mesleğini kurdum. 31.12.2000 tarihinde müşavirliğe son verdim. Ocak 1957’de evlendim.Oğlum
   Ender Özışık(1957) mimar,kızım Alev Özışık (1962)Türkçe öğretmenidir.İki torunum
   vardır.Sanatla İlişkim 1945–46 yıllarında İ. Ü. Talebe Birliği’ne bağlı Üniversite
   Korosunda korist olarak bulundum. 1963 yılında (Musıki Sanatı) kitabımı, 1998 yılında
   (İslam’ın Işığında Günün Konuları) kitabımı yayınladım.15 yaşından beri yazdığım
   özdeyişleri (Işıltılar) adı ile yayınlanma noktasına getirdim. 10 yaşında başladığım
   şairliği 1975 yılından sonra Güfte yazarlığına dönüştürdüm. 1981’de yöneldiğim Türk Müziği
   Besteciliğinde tümü bana ait güftelerden oluşan şarkılarımın binler hanesini aştığını 1990
   yılında açıkladım. Hâlen sanatsal faaliyetlerimi sürdürmekteyim.


                        İSTANBUL DÖRTLÜKLERİ
    Boğaz sanki nice devirler önce, gökten yere inmiş bir dilber,
    Alnı Kavak’ta, göğsü İstinye’de,ayağı Üsküdar’a değer.
    Karadeniz düşüyle avunurken, Marmara sarhoş olmuş meğer!
    Alnı Kavak’ta, göğsü İstinye’de,ayağı Üsküdar’a değer.


    Kalmasın artık hiç gönlümüzde bu yaz, ne o hırçınlık, ne o eski naz…
    Ilgıt ılgıt esen rüzgârla ürpersin, hayalin mavi göğsünde BOĞAZ.
    Yine güller açsın senden gelen taze baharla; kırmızı, sarı, beyaz!
    Ilgıt ılgıt esen rüzgârla ürpersin, hayalin mavi göğsünde BOĞAZ.


    Her tepeden sen doğarsın, sevginle ışır her kıyı,
    Gel, birlikte söyleyelim, o unutulmaz şarkı’yı. 
    Ey hülyalarımın şair’i, ey İstanbul’un âşığı!
    Gel, birlikte söyleyelim, o unutulmaz şarkı’yı. 


    Arzularla mehtap uyumasın hiç, bir gece çalalım felekten,
    Yeniden yaşayalım gel mâziyi, şarkımız aksetsin Bebek’ten.
    Ey sevgili,giden deri dönmüyor, sen de vazgeç beklemekten!
    Yeniden yaşayalım gel mâziyi, şarkımız aksetsin Bebek’ten.


    Üsküdar hüznü var yine yüzünde… ve mavi gözlerin dopdolu…
    Sisli bakışlarında yaşıyorum bu akşam Hayal İstanbul’u.
    Bir rüya gibi geçiyor önümden; Boğaz, mehtap, Çamlıca yolu…
    Sisli bakışlarında yaşıyorum bu akşam Hayal İstanbul’u.


    Benim için yalnız sen varsın solan dünyada,
    Mehtap, deniz ve hayal ülkesi Büyükada.
    Tüm âşıklar hülyada… yeşilçamlar rüyada…
    Mehtap, deniz ve hayal ülkesi Büyükada


    Bu gece şarkılarla seni andım Boğaz’da,
    Hüzzam mı, Rast mı derken karar kıldım Hicaz’da.
    Gördüm ki zevk yok, dert çok, herkes başka niyazda!
    Hüzzam mı, Rast mı derken karar kıldım Hicaz’da.
    
    Aşkımla batarken güneş, hayal-çamlar içinde,
    Başkadır Bebek’te akşam, tüm akşamlar içinde.
    Huzur bulur yine gönlüm, sensiz gamlar içinde…
    Başkadır Bebek’te akşam, tüm akşamlar içinde.


    İşte böyledir İstanbul Akşamları, sessizce çöker üstüne ufkumuzun,
    O efsane ikindilerin ardında, çaresiz insanlar yorgun, yollar uzun.
    Yalnız sen mi mahzunsun burda ey gönül, hem şiirler mahzun hem şarkılar mahzun
    O efsane ikindilerin ardında, çaresiz insanlar yorgun, yollar uzun.


    Rüya âleminde yaşanır inan, rüzgâr eser bin yıllık yazdan,
    Ürperir sularda nazlı yalılar, sandallar geçerken Boğaz’dan.
    Son akşamda gezinen ince sazdan, bir fasıldır başlar Hicazdan…
    Ürperir sularda nazlı yalılar, sandallar geçerken Boğaz’dan.


    Gizlenmiş büyülü bir dünya gibi, göründü gözüme ADA akşamı,
    Bugün de şevk ile bir rüya gibi seyrettim çırpınan suda akşamı.
    Mümkün mü yaşamasın hâtıramda, seni kaybettiğim veda akşamı?
    Bugün de şevk ile bir rüya gibi seyrettim çırpınan suda akşamı.


    Hatırında mı hangi rıhtımda buluşmuştuk, biz ikimiz ne zaman etmiştik veda?
    Şimdi nerde arayayım seni: Kınalı’da,Burgaz’da,Heybeli’de, Büyükada’da?
    Sen gönlümde bir hayal sevgili miydin,yoksa bilmem nasıl başıma geldi bu sevda?
    Şimdi nerde arayayım seni: Kınalı’da,Burgaz’da, Heybeli’de, Büyükada’da?


    Âşık benim, hükmüm bana geçer ancak, sen ruhumda fâtihsin, cihangirsin,
    Bırak o hançer bakışlarını, aşkın kalbime bin zafer kazanıp girsin.
    Elbet gönlümden çıkmayan misafirsin, sanma ki altın kafeste esirsin,
    Bırak o hançer bakışlarını, aşkın kalbime bin zafer kazanıp girsin.


    Nereye gidiyorsun aşkım, takılıp peşine rüzgârın?
    Sesimde hüznüdür yer eden hep alaturka şarkıların.
    Gözlerim nasıl da nemlenmiş melâliyle o sonbaharın?
    Sesimde hüznüdür yer eden hep alaturka şarkıların.
                     
    Her mevsimin gönülde bir gizli arzu uyandırır derinden,
    Dört kitaptır sanki ayrı dilde okunan yeşil gözlerinden.
    Tatlı meltemken fırtına olup geçersin kalpler üzerinden…
    Dört kitaptır sanki ayrı dilde okunan yeşil gözlerinden.


    Dayanamaz yüreğim hasretine aşkın hicranıyla tükendim,
    Gel, gönüldedir yine eski yerin, hayatım, sultanım, efendim.
    Her güçlüğü senin sâyende yendim, çılgınca seni seven bendim!
    Gel, gönüldedir yine eski yerin, hayatım, sultanım, efendim.


    Aşkların söndüğü yüreğimde artık baykuşla yarasa mı çırpıyor kanat?
    Ulu dağlar gibi mağrurdun ey gönül, şimdi nasıl da yıkıldı o saltanat?
    Yıllar eskidikçe sen de eskidin, ah, kalmadı ne gecede ne gündüzde tat!
    Ulu dağlar gibi mağrurdun ey gönül, şimdi nasıl da yıkıldı o saltanat?


    Ben hâlâ seni terennüm ederim yorgun udumun tellerinde,
    O nefes kesen güzelliğin, belki şimdi yeller eser yerinde.
    Bilmem nerdesin, çile çekmedesin, hangi zalimin ellerinde?
    O nefes kesen güzelliğin, belki şimdi yeller eser yerinde. 
                    
    Mecnun edip yaktın beni aşkınla,çöldeki Leylâ mısın nesin ?
    Nedir senden çektiğim söyle güzel,başıma belâ mısın nesin ?
    Uğruna neler yitirdim bir bilsen,kanlı Kerbelâ mısın nesin ?
    Nedir senden çektiğim söyle güzel,başıma belâ mısın nesin ?