Kullanıcı mesaj:Kozakelebek

Vikipedi, özgür ansiklopedi

        SÜREYYA AKTAŞ
             1968 yılında Erzurum’da doğdu.Öğrenimini Erzurum’da tamamladı.Sonra ailesi ile    
   İstanbul’a geldi. Çeşitli yerlerde Halkla İlişkiler, Müşteri Temsilciliği, Organizatörlük,
   TV ve Tiyatro oyunculuğu, Sunuculuk ve Foto Muhabirliği yaptı. Kendini yetiştirme ve
   geliştirme adına birçok kurs ve seminerlere katıldı. Ses eğitimi, Diksiyon, Fonetik, Beden
   Dili, Yaşam Yönetimi gibi. Bilhassa iletişim sanatını önemsedi. Güzel konuşma ve tiyatro
   onun için vazgeçilmez oldu. Çok yönlü çalışmaları olan Süreye AKTAŞ’ın Birleşmiş Yazarlar
   Şairler ve Bestekârlar Derneği tarafından yayınlanan “Süreyya” adlı bir kitabı vardır.


            YIKIK DÖKÜK VİRANE
   Erzurum’dan İstanbul’a seyahatteyim.
   Biri doğduğum şehir,biri yaşadığım…
   Biri özlem duyduğum,biri beklediğim…
   Erzurum’dayım… 100. yıl parkında bir türkü tutturdum.
   Yürümekteyim… Söylenmekteyim.
   Semaverde çay sıcacık, insanlar sarar apaçık
   Ulu cami,Çifte minare, Yakut iye,
   Aziziye anıtını görebiliyorum… Tan vakti ağarırken,
   Ezan seslerini duyuyorum. “ALLAHU EKBER”
   Bir çocuk uyuyor, uykuda…”Eee bebeğim eee”, 
   Kurtuluş savaşını anlatıyor,gözlerinde derinden bir yaş… Anlamlı, bakışlı, heybetli… 
   Yüzündeki derin çizgiler hayatı anlatmakta…  
   Siniyor… sonra parlıyor… kükrüyor düşmanın üzerine… 
   Elinde baltası, omzunda kızı sinesi açık tek hür… Erzurum’un orta yerinde havuz başı var… 
   Ayakta… Bana selâm vermekte… Müjdeler olsun… 
   12 Mart Erzurum’un kurtuluş günüdür.  
   Bu gün Kâzım Karabekir orduda sırada…
   Türküm… Doğruyum… Çalışkanım…
   Söyleniyor Atatürk’üm
   Duyabiliyor musunuz? Hissedebiliyor musunuz?
   Taa uzakta çocuk seslerini, kuş cıvıltıları gibi…
   Cik… cik… Ekmek isteyen, hürriyet isteyen
   Uyumak isteyen, okumak isteyen, sevgi, saygı, hoşgörü
   Bekleyen… Belki bir çocuk ninnisidir.
   Bir türkü tutturdum… Yürümekteyim…Söylenmekteyim
   Çarşılarını dolaştım bir bir bu şehrin
   Karşılaştım…İbrahim Hakkı ile...
   “Hele bir dakika dur,bekle, bir çayımı iç.”
   Bâki der ki “Ne eksilir ne artar asla” yine sen git bir gör. 
   Tırmandım Palandöken’e yolumun üzerinde Hasan-i Basri, Rabia Hatun, 
   Çıktım Leblebici yokuşunu, 
   Şöyle baktım sağa sola.İki rekât namaz kıldım. 
   Abdurrahman Gazi’deki “Gir gör dedi”… Çıktım yola… 
   Yol uzun,vardım Konya’ya.
   Mevlâna dedi ki ”Ne olursan ol gel,
   Yerde yıldız, gökte deniz” geldim görmeye…
   Yıkık dökük viraneye… İstanbul’dayım.
   Haydarpaşa’da indim… Bir vapura bindim. 
   Karaköy’deyim. Galata’ya çıktım. İstanbul ayaklar altında:
   Eminönü, Kum kapı, Kapalı çarşı,Çiçek pazarı türlü renkte… Beyoğlu’nda gemilerim. 
   Bir Cuma sabahı, Süleymaniye de namaz kıldım. Selimiye’den geçtim. 
   Çiçekçi parkında oturdum. 
   Aziz Mahmut Huda-i Hazretlerin vardım.
   Dedim ki hepsinden selam getirdim.
   Eyüp sultana gitmekteyim. Ezan sesleri yükselmekte… 
   Hele o çocuklar var ya… O çocuklar… 
   Bir parça ekmek peşinde… Simit satar, cam siler, yorgun 
   Kimsesiz ağlar burunlarını da gömleğine silerler… 
   O sabah seherinde üşüyen çocuklar için ağlarım…
   Ey! Karaca Ahmet! Edirnekapı… İşte sensin esas İstanbul… 
   İstanbul kadar yalnız, İstanbul kadar güzel! 
   Ben toprakta yaşarım. Toprak benim içimde… 
   Her tarafım pislik… Nerdesiniz? Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Ahmet Haşim,  sizi göremiyorum. 
   İstanbul çöl havasına bürünmüş battıkça batıyor. 
   Kaybettim benliğimi bir kor ateş ki yanar yüreğim… 
   Bir yıldız kayıyor adı Süreyya kutup yıldızı. 
   Magrib-i Süreyya oluyor,uzanıyorum yakalıyorum. 
   Gönlü ile yaşıyor. 
   Kalkın bakın Mehmet AKİF,  Fatih Sultan MEHMET, 
   Vatan Yanıyor!


            VER İSTANBUL

   Bana çocukluğumu ver İstanbul
   Taş duvarlar arasında
   Sığınak sevdalılar içerisinde
   Kaybolmuşluğumu, yitirilmişliğimi
   Üzerine duvar yıkılmış oyuncaklarımı,
   Kolu kopmuş arabamı
   Ayağı çıkarılmış sarışınımı
   Satın alınmamış çikolatalarımı
   Ver İstanbul…
   Bana gençliğimi ver İstanbul…
   Köhne kaldırımların yalnızlığını
   Kime sığınacağım, sokaklar boyu
   Nereye yürüdüğünü, bilmediğin
   Zamanlarımı, nerede dediğim
   Nereye koyduğum,
   Hangi sandığın içerisine sakladığım
   İnançsızlığımı, özümü ver İstanbul…
   Bana yaşlılığımı ver İstanbul…
   Kaybettiklerimi… Kazandıklarımı
   Öğrendiğimi hissedemediğim anlarımı
   Şefkatin, Sevginin, Merhametin, Saygının
   Yok olduğu dönemlerdeki
   Öğrencilik yıllarımı ver İstanbul!
   Bana çocukluğumu,bana gençliğimi
   Bana yaşlılığımı,ver İstanbul…