Kullanıcı mesaj:Mehmet Dağdeviren

Vikipedi, özgür ansiklopedi

              MEHMET DAĞDEVİREN
          23.10.1969 da Gaziantep’te doğdu.ilk,orta ve lise öğrenimini Gaziantep’te
    tamamladı.Yüksek öğrenimini Gazi Üniversitesi Makine kalıpçılığı Öğretmenliğinde
    tamamladı.           
         1992 yılında Konya/Bozkır Çok Programlı Lisesinde göreve başladı.Daha sonra
    Sinop/Türkeli ilçesindeki Çıraklık Eğitim Merkezi ve Mesleki Teknik Eğitim Merkezinde
    görev yaptıktan sonra İstanbul/Güngören Teknik ve Endüstri Meslek Lisesine ataması
    yapıldı.Bu okulda hâlen görevine devam etmektedir.Bulunduğu yerlerde yapılan şiir
    dinletilerine ve Türk sanat müziği konserlerine okuyucu olarak katılmıştır.El sanatlarına  
    da özel ilgi duyan ve yeteneğini ağaç kaplamaları ve diğer çalışmalarının bulunduğu
    sergilerle göstermiştir. Şairimizin şiirlerinden bir çoğu çok değerli arkadaşı Teknik
    öğretmen ve çok iyi bir müzisyen olan Mahli GÜLLÜ tarafından bestelenip,müzikleri de
    yapılmaktadır. Çalışmaların- daki ilgi ve gayreti devam etmekte olup pek yakında
    dinleyicilerine sunulacaktır. Ayrıca Mehmet DAĞDEVİREN, Birleşmiş Yazarlar, Şaiirler ve
    Bestekârlar Derneği üyesi olup, “Öylesine Bir Duygu” isimli kitabının 2. baskısını
    yaptıktan sonra yazmaya ve çalışmalarına ara vermeden hazırladığı “Döndüğünde Olmayacağım”
    isimli kitabını çıkartarak sizlerin ilgi ve beğenisine sunmuştur.


                 BİTMEZ ÇİLEDİR İSTANBUL
     Hep derler ya bitmez bu İstanbul’un çilesi
     Her gün aynı manzara her gün aynı rezalet
     Neyi güzel neyi tılsımlı insanı kendine çeker 
     Ekmeğinde mi var suyunda mı var bilinmez
     Hem kızar hem çile çeker yine de gidemez 
     Bakın sabahın köründe yine otobüs doldu
     Oturanlar biraz şanslı ayaktakiler tam çileli
     Birinin gözünün içine girecekler bir yer için
     Yol kalabalık trafik yine sıkışmış durumda
     Herkes yolda sokakta bitmeyen insan seli
     Sanki kimsenin işi yok yada sokakta işyeri
     Sabah akşam hep aynı değişen bir şey yok
     Hem çile hem rezillik hem de tutkulu burası
     Gelen burada yaşanmaz gezip gidersin diyor
     Yaşayan yaşıyor İstanbul ne de  güzel diyor   
     Yok kardeşim yok bunun bir sırrı var elbet
     Arayıp bulup bunu bir bilene sormak gerek


            ARADIĞIN YERDEYİM
     Ararsan eğer
     Ben hep aradığın yerdeyim
     Bir sahil kenarında balıktayım
     Bir yolda kaldırım kenarındayım
     Aradığında telefonun ucundayım
     Ben hep aradığın yerdeyim
     Uzaklardayım belki çok uzaklarda
     Gece uyurken sen rüyandayım
     Eğer hastaysan baş ucundayım
     Dağda taşta yeryüzünde seninleyim
     Ararsan eğer
     Ben hep aradığın yerdeyim
     Kalbinin bir köşesindeyim belki
     Damarlarında akan kandayım
     Ağladığında her damla gözyaşında
     Aklının erebildiği her yerdeyim
     Ararsan eğer
     Ben hep aradığın yerdeyim
     Bilmediğin bir mezar başında
     Aç ellerini bildiğin duayı oku
     Yıllarca arayıp sormadıysan eğer
     Bil ki ben yatağımdayım,orada
     Başında durduğun mezardayımdır
     Ararsan eğer
     Ben hep aradığın yerdeyim



           İKİMİZ DE ÇOCUKTUK
     Çocuktuk işte ikimiz de
     Minicik yüreğimiz,ayaklarımız,ellerimiz vardı
     Senin ellerin yediklerinin yarısını çöpe atıyordu
     Benim ellerim ise üşüyerek onları topluyordu
     Aslına bakarsan pek fark yoktu aramızda
     Yediklerimizi bile paylaşmış oluyorduk seninle
     Çocuktuk işte ikimiz de
     Senin arada günlük uyku saatlerin vardı
     Ben uyku saatleri arasında da çalışıyordum
     Ailen sana bakacak birkaç bakıcı tutmuştu 
     Ben ailemde birkaç kişiye birden bakıyordum 
     Çocuktuk işte ikimiz de
     Okula gidecek,okumayı yazmayı öğrenecektik
     Sana gelecek günlerin için okul seçiyorlardı
     Bana bir lokma ekmek için çalışacağım yeri
     Sen parklarda çimler arasında oynuyordun
     Ben sokaklardaki çöp kutularının arasında
     Çocuktuk işte ikimiz de
     Aslına bakarsan pek fark yoktu aramızda 
     Aynı havayı alıp,aynı güneşi görüyorduk
     Her ikimiz de Boğaz kenarında yaşıyorduk
     Sen yalıdaydın bense köprünün altında
     Yüzümüz gülüyordu işte
     Ne de olsa çocuktuk ikimiz de


     DÖNDÜĞÜNDE OLMAYACAĞIM
     Aşkının heyecanından tere bulanan avuçlarım
     Solgun ve masum bakışlar altında kalan anılarım
     Bedelini ödemekten başka çarem olmayan zaman
     Akları düşürdüğünde saçlarıma,sen yanımdaydın
     Seni bulduğumda ürkek sokak kedisi gibiydi ellerin
     Açlıktan,susuzluktan içine geçmişti sanki gözlerin
     Masumiyetini ve ürkekliğini sevmiştim o ilk gece 
     Gitmeyip yanımda kalacaksın sanırdım kendimce
     Oysa ki melodi eşliğinde vuruyordu dalgalar kıyıya
     Ekimin sonlarıydı vedalaşırken seni kucakladığımda
     Titreyen ellerim buğulu gözlerim hep seninleydi
     Boğazımı düğümleyen sözcükler takıldı ağladığımda  
     Hatıralarımızla birlikte alıp götürecekti seni rüzgâr
     Yaşananları ve yaşanacakları bilmeden pervasızca
     Seni götürürken içimdeki derin acıları kanatacaktı 
     Yeniden sızlayacaktı tam iyileşmeye başladığında, 
     Küçük bir mutluluktu yaşadığımız,gelmeyecek o günler
     Olmayacak her sabah uyanınca baş ucunda ki çiçekler 
     Kadehlerin birbirine vurduğu sesler olmayacaktı artık
     Bir boşluk olacak ve avuçlarım terlemeyecek sıcaklığınla
     Sağanak yağmur halinde aşk şarkıları söylenmeyecek
     Bir yolculuk başlayacak  dökülen kar taneleri arasında
     Artık geceleri yıldızların altında bekleme beni sevdiğim
     Bu yaşımdan sonra döndüğünde,beni bulamayacaksın


     ARTIK KORKMUYORUM
     Ne olurdu sanki eline bir demet kır çiçekleri alıp
     Dilenci masumiyeti ile gelseydin sabah kapıma
     Kartal bakışlarının yerini alsaydı da gülücükler
     Yanımda olsaydın başını okşadığım kedim gibi
     Düşmeseydin keşke hayatın kırık dökük yollarına
     Gitmeseydin parkeleri dağılmış bozuk kaldırımlardan 
     Hep yaşamak uğruna verilen bitmez çileleri unutup
     Ödün vermeseydin keşke bir gecelik aşklar hatırına
     Yüreğimi bir gece yarısı paçavraya çevirip attın sen
     Uçuşan martıların doyumsuz koca kursaklarına
     Oysaki ben boğazın serin ve coşkulu akan suyunda
     Kendini zamana bırakmış motorsuz kayık gibiydim
     Deli esen her fırtınada parçalanan kağıt misâliydim
     Kullanıldıktan sonra atılan beş para etmez değerde
     Gideceği yönünü şaşıran sonbahar yaprağı zarifliğinde
     Ezilmeye hazır,solmuş ve kırılgandım senin yanında
     Sana sevgim sanki kaynağından fışkıran nehir gibi
     İncileri deltalara ulaştığında soğuk ve sert akıyordu
     Bulutun üstünde zirvesi gözükmeyen bir dağ misâli
     Ulaşılması zorlu,erişince huzur veren enginlikteydi
     Beni korkutmuyordu artık uçurumların yüksekliği
     Korkmuyordum gecenin tiz sesli çığlıklarından 
     Dar ve soğuk mezarda yastıksız taşlarda yatmaktan
     Korkmuyordum ölümün bana vereceği acılardan


     ROMANIN SONU
     Senin için bir roman yazdım yıllar boyunca
     Buğulu gözlerin vardı buzdandı yüreğin
     Bir sonbahar mevsimine benzetmiştim seni
     Ellerin yıpranmış saçların ağarmıştı romanda
     Zamanın gerisinde belki herşeyin başlangıcı
     Geriye döndüremezdik geçen her dakikamızı
     Bakışların solgundu dökülen yaprak gibiydi
     Rüzgâr tane tane götürüyordu saç tellerini
     Eksi derecelerin soğuğu tenimize vurduğu gece
     Üşüyen bedenimizi ısıtacak tek şey sevgimizdi
     Sende olmayan, tanımadığın, bilmediğin sevgi
     Seni aramıyor,sormuyor ve sevmiyordum romanda
     Ne nisan yağmuru gibi gelip geçen aşka benziyor
     Ne de gerçeğe uyarlanmış bir aşk romanı gibiydi
     Yazdığım satırların sonunda mutluluk da yoktu
     Yazdım,anlattım,unuttum seni romanın sonunda