Osmanlı'da Serseriler

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bu ansiklopedi maddesinin biçim olarak Vikipedi standartlarına ulaşması için elden geçirilmesi gerekmektedir.
Bu madde Ocak 2006 tarihinden beri etiketli olarak durmaktadır.Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.


II Meşrutiyet’in ilanından sonra serserilikle ilgili kanuna üç ay boyunca görüşülmesi meselenin önemine dikkat çekiyor. Ayrıca kanun görüşmelerinde birçok tartışmalar da yaşanmıştır.Dönemin özelliği bir otorite boşluğudur, bu nedenle toplumsal düzen bozukluğu dolandırıcılık, hırsızlık, soygunculuk gibi olaylar en üst seviyeye çıkmıştır.

İstanbul’da meydana gelen olaylar bu meşrutiyetten sonraki haftalarda hapishanelerden salıverilen ve serseri takımından olanlar yanında hürriyetten yararlanarak Anadolu’nun her yanından İstanbul’a doluşan ve sayıları onbini bulan serseriler tarafından meydana getirilmektedir. Serseri sanıklardan on kişi de yalnız ikisinin yerli, sekizin taşralı serserilerden olduğunun sabit olduğu görülüyor.

Serserilerle ilgili kanun taslağı 8 Şubat 1909 tarihinde Mecliste okunmuş, 8 Mayıs 1909 tarihinde onaylanmıştır. Bu kanunda, dilenciliğin tanımına bakacak olursak,

“ Hiçbir vasıta-i maîşet bulunmadığı ve çalışma kudreti olduğu halde lâakal iki aydan beri bir güne kâr ve kisb veya sanatla meşgul olmayan ve bu müddet zarfında iş bulmak için teşebbüsat-ı lazımede bulunduğunu ispat edemeyip şurada burada dolaşan kimselere serseri itlâk olunur. Çalışmaya muktedir iken tese’ülü vesile-i maişet ittihaz edenler dahi serseri addolurlar”

Buradaki tanımda geniş bir tanım ve muğlâklık gözümüze çarpar. Dilencilik de serseri tanımının içine alınmıştır. özellikle “ Mazanna-i şu’eşhas” olarak adlandırılan kavram, kendisinden her türlü fenalık beklenen kişiler manasına gelir. Mecliste de bu yönde uzun tartışmalar olmuştur. özellikle böyle bir tanımla bütün kent yoksullarının bu tanımın içine alınabilecek genişlikte olduğu belirtilerek eleştiriliyor.

Yeni kanunun bazı maddeleri de cezai maddeler içeriyor. Mesela, “ hizmetinden firar edenleri veya imtina eden veyahut mükerrir olan serserilerin” mahkeme kararıyla “ üç aydan bir seneye kadar nefy olunacaklarını” belirtmektedir. Hatta suç işlememiş olanlar bile, “zabıtaca şüpheli addolunan mahaller de dolaşmayı itiyat eden veyahut dâii şüphe ve ahvel ve harekatta bulunan” serserileri bir haftadan altı aya kadar hapis veya üç aydan iki yıla kadar nefy cezası öngörülüyordu.

Mecliste ayrıca, işçilerin durumları konuşulmuştur. Ekonomik ve mali krizden dolayı işsiz kalanların serseri olarak tanımlanmaması gerektiği encümen tarafından vurgulanıyor.

Encümenin belirlediği diğer bir serseri grubu da tembelliği ve avareliği kendileri seçen bir grup vardır. Bunlar, başıboş gezmek ve çalışmamak, kişinin yetiştirilme koşullarıyla ilişkilendiriliyor. Örneğin, kişinin ahlaki bir eğitimden mahrum olması serseriliğin nedenlerinden gösteriliyor. Bu tür kimselerin ıslahı mümkün gözüküyor. Ancak bir de serseriliği fıtri olarak görülen kimseler var. Bunları ıslahı mümkün gözükmüyor. Encümende çalışmalarını daha çok bu grup üzerinde yapıyor.

Komisyon üyeleri tarafından kanunla belirtildiği üzere, serseri ve mazanne-i sû eşhas’la ilgili kanunun temelinde iş ve çalışmanın sosyal ve ahlaki bir ödev olduğu anlayışının yatmakta olduğu söylenebilir. Bu ödevin ihmal edilmesi veya herhangi bir şeklide yerine getirilmiyor oluşu, tembellik başıboş gezme yani serserilik olarak nitelendirilmekte ve sosyal ve ahlaki sorunların önemli bir kaynağı olarak görülmektedir.

Encümen üyesi Fuad Halisi Beyin ifadesiyle “yoksulluk ve işsizlik kişiyi serseriliğe itiyor. Aslen ya sâhibi servet veyahud sâhib-i sanat ve iş güçle meşgul iken, ârızı bir sebeble servetinden mahrum olmuş veyahud işinden kalkmış adamlardır. Bunlar zahiren serseri görünürler fakat bunların bu halleri ârizîdir. Esasen ya bir servete malik bulunuyorlar veyahud bir san’atla iştigal ediyorlardı, fakat avârız-ı ahval-ı terbiiyye olduğu gibi avârız-ı içtima’iyye de vardır. Bunların bir yangın, tuğyan, miyah yahud diğer âfet-ı tabiyyeden biri hasebiyle, diğeri ahar surette servetini kaybetmiş bir buhran-ı iktisadi bir buhrân-ı mali sebebiyle san’atdan, mesela müstahdem olduğu fabrika kapanmış, işsiz kalmış. Bu yolda muvakkat ve ârızî sûretde serserilik hâlinde bulunan kimselerdir”. Bu kanun şehirdeki fakirlerin her an suç işleyebilecek gözüyle bakıyor. Mecliste, fakirliğin bir suç olarak değerlendirip değerlendirilmeyeceği konusunda birçok tartışmalar çıkmıştır. Meclisteki bazı üyeler yoksulluğun ve serseriliğin bir suç olmaktan çok sosyal bir sorun olarak görüşülmesi gerektiğini vurguluyorlar. İşsizliği ve yoksulluğu engelleyici tedbirlerin alınması gerektiğini söylüyorlar. Encümen üyeleri de kanunun serseriliği bir suç olarak görmediklerini iknaya çalışmışlardır. İkna için de Avrupa’daki serseriliği önlemek için yapılanları örnek göstermişlerdir. Kendilerinin de aynısını yapmaya çalıştıklarını belirtiyorlar.

Yeni kanun, serserilik sorunun, söz konusu kişileri bir işe koşulması yoluyla çözülebileceği inancı üzerine bina edilmiştir. Ayrıca serserileri de İstanbul’un sokaklarından temizlemeyi de amaç bilmişlerdir. Yeni kanunla serserilerin suç işlemelerine izin vermeden yakalanıp bir işte çalıştırılmalarıyla önlenebileceğini ummuşlardır.

Kanunun kabulünden sonra, İstanbul polisi kapsamlı bir operasyona girmiştir. İstanbul’da yakalanan serseriler İstanbul’da istihdam edilmemişler. Öncelikle İzmir, Selânik, Beyrut gibi, daha çok liman kentlerine gönderilmişlerdir. Bunun yanında İzmit, Samsun, Tokat, Konya, Ankara, Adana ve Mersin serserilerin sıklıkla gönderildiği vilayetler arasındadır.

Örneğin 12 Eylül 1909 tarihinde polis Mişon adlı şahsı serseri olduğu gerekçesiyle tutuklamış, mahkemesi tamamlandıktan sonra Selanik’e gönderilmiştir. Yine Eylül ayı içerisinde İstanbul polisi, Arapkirli Rıza’yı yol işinde çalıştırmak üzere Manastır’a göndermiştir. 1911 yılının Temmuz ayında İstanbul polisi, Hüseyin isimli bir şahsı Eminönü’nde Yeni Cami’nin avlusunda uyurken gözaltına almıştır. Hüseyin’in ikameti İstanbul’da olmasına rağmen İzmit’e gönderilmesine karar verilmiştir. İsmail oğlu İbrahim, dört ay süreyle istihdam edilmek üzere Varna’dan Karesi’ye gönderilmiştir.

Bu kişilerin gönderildikleri yerlerde çalıştırılabilecekleri düşünülmüştür. Ancak bunun başarılabildiği söylenemez. Birçok vilayette istihkam imkanının olmadığını belirtmiştir. Kendi bölgelerine serseri gönderilmelerine karşı çıkmışlardır. İstanbul’dan İzmit’e vapurla dilenci ve serseriler gönderilmişler. Ancak İzmit Mutasarrırlığı, bu kimselerin istihkamına gücünün yetmediğini belirtiyor ve İstanbul’dan yardım istiyor. Devlet serseri olan kişilerin işlerde istihdam edilmelerini planlasa da başarılı olamamıştır.