Kullanıcı:H. NEVZAT ÖZKARDEŞ

Vikipedi, özgür ansiklopedi

                Hikmet Nevzat ÖZKARDEŞ
          1963 senesi 22 Ekim’inde Ankara’da doğdum. Jeofizik mühendisiyim. 
   İnsanları, yaşadığım hayatı, sevgimi paylaşmayı, sevgi içinde büyüdüğüm ailemden öğrendim. 
   Ve sonunda acı da olsa sevmekten hiç pişman olmadım. 
  
          Canlı ya da cansız yaratılmış her şeyi çok sevdim, seviyorum. Yaşam enerjimi doğadan
   alıyorum. İnsanlardan, hayvanlardan, bitkilerden, havadan, bulutlardan, dağlardan,
   denizlerden, rüzgarlardan, Güneşten, Aydan ve her şeyi yaratan dan. 
          Şiire benzeyen şiirimsilerimi 40 yaşımdan sonra yaşadığım duygu birikimlerinin
   yoğunluğu ile yazmaya başladım sanırım. Hani birden oluverdi denir ya öyle işte. Tüm
   aşkları doldurmuşum cebime birer çakıl taşı misali.  Cebimde şıkırdarken çakıl taşlarım,
   ümidimi kesmişken aşktan yana, bir çakıl taşı daha bulmuşum masmavi bir kıyıda. O an arsız
   bir hercai daha çiçek açıvermiş dünyama. Görüyorum ki bu böyle sürüp gidecek. Arsız bir
   hercai kök salıncaya dek ruhuma.



                   Hesapsızca…             22.12.04 (Çakıl taşımdan öncesi)
   Yağmuru sevip kaçıyorsan ıslanmaktan,
   Rüzgârı sevip bağlıyorsan saçlarını,
   Denizi sevip korkuyorsan derin mavilerden,
   Sakın sevme beni.
   Yağmurla sevişebiliyor musun sırılsıklam,
   Rüzgârla sevişebiliyor musun bulut misali hesapsızca,
   Denizle sevişebiliyor musun bir nefeslik zamanlarda,
   Sevmekten korkma beni.
   Her şeye açıktır aşkım. Her çılgınlığa açık; 
   Ancak sevmez hileyi, aldatmayı. 
   Yine de hiç tahammül edemediği tek şey vardır. HESAP. 
   Hesap yapıyorsan aşkım değilsin. 
   Koşul arıyorsan aşkım değilsin. 
   Bir şeyler bekliyorsan tutkudan gayrı, aşkım değilsin. 
   Aşk yürek işidir. Mangal gibi yüreklerin işi;    
   Sevmez. Korkakları, Uğramaz yanlarına. 
   O, bir kar tanesine binip güneşe uçmaktır umarsızca.  
   Bir kuşun kanadından düşen tüy misali, hafif bir danstır rüzgârın şarkısıyla. 
   Yel değirmenleri ile savaşmak kadar hoyrat ve mantıksız,  
   Yalanla uzayan tahta burunlara inanmak kadar çocuktur aslında. 
   Firavun mezarları gibi gizemli; 
   Gökyüzünde ay kadar nettir baktığında. 
   Elini uzatıp kapatırsın da asla tutamazsın gecenin karanlığında. 
   Oysa vardır. Ordadır. Işıktır karanlığına.
   Yakabiliyor musun tüm gemileri sevgilinin dudağında. 
   Kör karanlıkta fener oluyor mu yârin yüreği sana. 
   Gökyüzünü serebiliyor musun onun yatağına. 
   Denizleri döşek, bulutları yorgan kılabiliyor musun? ÂŞIKSIN. 
   Soğuk bir gece yarısı bir tas çorba, 
   Donmuş avuçlarda bir bardak demli çay misali,
   Hakkını verebiliyor musun aşkın ağlarda çırpınan balık telaşıyla. Ne ala. 
   Yoksa… 
   Adımı bile anma. 




                Aşka cenaze töreni…                24.12.2004
    Anlat öldürebilir misin aşkı
    Ne kadar derin kazarsın mezarını
    Nasıl bir törenle gömersin
    Kim olur cemaati, imamı, mezarcısı.
    Taş bulabilir misin başucuna dikmeye
    Yazabilir misin ihaneti ağıt diye üzerine
    Bir tek hercai bulabilir misin ekmeye.
    Bir kalemde geç bunları. Gücün yetmez öldürmeye.
    Aşk gerçekse ölmez. Yaşamak için iki kişi de istemez
    Ben yalnız da yaşarım aşkımı. bir bedende iki olur,
    İki kişilik ısmarlarım rakımı, lüfer ızgaramı.
    İstanbul paylaşır yalnızlığımı.  
    Karşımda Ceneviz kalesi
    Bir yudum ben, bir yudum sen, bir yudum İstanbul;
    Konuşur aşka ihaneti birlikte buluruz kafayı.
    Sonra yüreğim tutuşur kollarında. Bedenim can bulur kesik soluklarında
    Gece kavuşur güne, aralanır gözlerim yorgun,
    Şaşar kalırım sen sandığım dokunuşlara
    Omuzlarımda hayal kırıklığı
    İstanbul u takar koluma karışırım sabaha
    Bilirim akşam olur buluşuruz
    Üç sevgili yine aynı masada


            Seni sevdiğimde…       03.04.05
   Seni sevdiğimde İstanbul sonbahardı.
   Gelişinle yeşermese de yapraklar, 
   İstanbul umutlandı.
   İlk kez görmüş olsa da seni, aşinaydı yüzüne.
   Al dedi işte, çare yüreğindeki hüznüne.
   İstanbul beni hiç aldatmadı gençliğimde.
   Bu yüzden açtım yüreğimi büyülü güzelliğine.
   Nasıl bilebilirdim; aldanmıştı İstanbul bile, 
   Gözlerindeki masumiyetine.
   Batan günle Haliç i izlerken Pier Loti’den 
   Gözlerin parlıyordu geçen gemilerden.
   Bir vapur çığlığı beni sana mühürlerken,
   Martılara simit atar gibi bir geminin güvertesinden
   Savurdum rüzgârına yüreğimi hiç düşünmeden.
   Kader ise birleştirip yolları, bizi sevindiren
   Kızamam ki kadere; a yırdı diye aniden.
   Aşk ne kadar çılgınsa iki yüreği birleştirirken,
   Hayat bir o kadar umursamazdır sevgileri örselerken.
   Ve işte yoksun. Yalnızım yine.
   Parmakta diken bile değilmiş yalnızlık sandığım;
   Senden öncesinde.
   Bir sevgili yüreğine gül koyarsa sana geldiğinde
   Sadece dikenidir kalan terk edip gittiğinde



              Çakıl Tasıma…  14.09.2005 (Çakıl taşımdan sonrası)
   Kaybolmuşken karanlıklarda yüreğim, 
   Gözlerin doğdu gecelerime meçhulden. 
   Sonsuz maviliğinde yüreğinin, 
   Yeşerdi ümitlerim yeniden. 
   Büyüsüydü ellerinin titreten beni 
   Dudakların öperken hayalimde yüreğimi 
   Acı vermiyor özlemin. 
   Bendesin. En kuytusundasın kalbimin çünkü. 


             Sen ben ikimiz….. 15/09/2005
   Seninleyim yine, 
   Marmara’nın en derin yerinde.
   Cebimde tüm çakıl taşlarım,
   Bir tek sen, yalnız sen varsın yüreğimde.
   Denizyıldızları topladım bizim için,
   Deniz minareleri sevgimize.
   Deniz Atlarının soluğuna sakladım onu,
   Bilmesin kimse, nazarlar değmesin diye.
   Yunuslar besteleyecek aşkımızı cıvıl, cıvıl sesleriyle
   Kaplumbağaların kabuğuna sürdüm biraz,
   Tüm okyanuslar şahitlik etsin diye,
   En kuytulara serptim sevgimizi.
   Özgürce gelişebilsin diye.
   Sarıya boyarken İstanbul’u eylül
   Bir ben yeşilim deniz mavisi gözlerinde.