Makedonya Kulesi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
OLASI TELİF HAKKI İHLALİ |
Eğer bu maddeyi olası telif hakkı ihlali nedeniyle etiketlediyseniz, lütfen aşağıdaki sayfanın en altına da ekleyiniz. Vikipedi:Telif_sorunları/2006_Kasım_26/Maddeler * {{subst:madde-ti|Makedonya Kulesi}} kaynak: [{{{adres}}}]. ~~~~ |
Bu sayfanın içeriği aşağıdaki kaynağın telif hakkını ihlal ediyor gibi görünüyor:
Bu sayfa Vikipedi:Telif sorunlarında listelendi. Lütfen işlem netlik kazanana kadar bu sayfada değişiklik yapmayın. Eğer yeni bir madde yazma niyetindeyseniz, lütfen bu geçici alt sayfayı takip edin. Bu maddenin telif durumu çözüldükten sonra bir yönetici yeni maddenizi bu sayfaya taşıyacaktır. |
|
|
Köklü bir kültürel mirasa sahip olan Edirne’de Kentsel Arkeoloji Parkı Projesi’nin oluşumu 2002 yılının Nisan ayına rastlamaktadır. XX. Yüzyılın ortalarında tüm Türkiye’de olduğu gibi köyden kente doğru oluşan göç hareketlerinin Edirne’yi de etkilemesi sonucunda çarpık kentleşme sorunu ortaya çıkmış ve bu çarpık kentleşmenin sonucunda da Edirne tarihi dokusunun bir kısmını kaybetmek zorunda kalmıştır. Projeye konu olan Makedonya Kulesi 1953 depreminde zarar görerek tahrip olmuş, çevresindeki tarihi doku da hemen yanına inşa edilen İtfaiye binası nedeni ile kaybolmuştur.
T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 06.05.2002 gün ve 6376 sayılı verdiği izinle 2002 yılında Edirne Valiliği’nin, Edirne Belediyesi’nin, Edirne Müzesi Müdürlüğü’nün ve Çevre Koruma Vakfı’nın işbirliği ile kentin en eski tarihi kalıntılarının yer aldığı Mumcular Sokak’taki İtfaiye binasının belediye tarafından ortadan kaldırılması ile birlikte burada bulunan tarihi sur duvarlarının ortaya çıkarılması amacıyla arkeolojik kazı çalışması başlatılmıştır. Hadrianopolis Antik Kenti Sur Duvarlarını Kurtarma Kazısı adı ile başlatılan arkeolojik kazı çalışmalarına çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri, uzmanlar ve öğrenciler katılmışlardır.
Günümüzde Kaleiçi diye adlandırılan mahallenin altında Hadrianopolis Antik kenti bulunmaktadır. Çağlar boyunca kentin hiç yer değiştirmemesi ve gelen tüm kavimlerin aynı bölgede iskan etmeleri farklı kültür katmanlarının üst üste oturmasına neden olmuştur. Kentteki sur duvarlarının geçirdiği tarihi çerçeveyi kısaca özetleyecek olursak; Roma İmparatoru Hadrianus’un M.S. 123-124 yıllarında kenti ziyaret ettiğini ve bir sur duvarıyla çevirerek Castrum (ordugah) haline dönüştürdüğünü antik kaynaklar ve Bizans kaynakları aktarmaktadır. Kareye yakın bir plana sahip bu sur, çağlar boyunca Edirne savunmasında oldukça önemli bir rol oynamıştır. Avrupalı gezginlerden Sayger ve Desarnaud’un 1830’da hazırladıkları “Album d’un Voyage en Turquie” adlı eserinde bu kalenin gravürleri de bulunmaktadır. Kale, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli tamirler ve eklentilerle XIX. Yüzyıla kadar korunmuştur. Edirne Kalesi, 1866-1870 yıllarında Vali Hurşit Paşa tarafından gelirinden resmi yapılar yapılması amacıyla yıktırılmıştır. Bu yıkımdan sadece Makedonya Kulesi adıyla bilinen kule ve belli belirsiz kent içine dağılmış bazı küçük sur parçaları kurtulabilmiştir.
XIX. Yüzyılın sonlarında tüm Osmanlı İmparatorluğu kentlerinde yapımı moda haline gelen saat kulelerinden birisinin de burada, Makedonya Kulesi diye adlandırılan Bizans burcunun üzerine yapılması kararlaştırılmış ve bu amaçla o zamanki Vali Hacı İzzet Paşa tarafından 1884-1885 yılları arasında ahşaptan ilk saat kulesi yapılmıştır. 1894 yılında ahşap olan saat kulesinin yerine kargirden olmak üzere yeni bir saat kulesi yaptırılmıştır. Bu yapılan ikinci saat kulesi, yangın kulesi olarak da kullanılmıştır. Bu kule 1953 depreminde zarar görmüş ve dönemin yetkilileri tarafından tehlike arz ettiği için 6 Temmuz 1953 tarihinde dinamitle patlatılmak suretiyle son üç katı indirilmiştir. 1990’lı yıllarda da Makedonya Kulesi Kültür Bakanlığı tarafından kısmen restore edilmiştir.
ARKEOLOJİK KAZILAR
2002 ve 2003 yıllarında sürdürülen kazı çalışmalarında kentin ilk çağ tarihine ait birçok önemli bulgu elde edilmiştir. Özellikle Hadrianus’un yaptırdığı güçlü sur duvarlarının bir bölümü ortaya çıkarılmıştır. Surların tekrar ortaya çıkarılması kent kimliği açısından oldukça önemlidir. Kente adını veren İmparatorun bu kent için yaptırdığı tek kalıntı olan sur duvarlarının 140 yıl sonra tekrar meydana çıkarılması kentin tarihi dokusuna oldukça büyük bir anlam katmıştır. Böylece kentte varlık sürmüş olan Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari eserleri bir arada görmek mümkün olmuştur.
Edirne kent merkezinde ilk defa yapılan bu arkeolojik kazı ile, tarihi kaynakların aktardıkları bilgilerin doğrulanmasını sağlamıştır. Özellikle tabakaların kronolojik değerlendirilmesi tarihsel çerçeveye tam olarak uyum sağlamaktadır. Ortaya çıkarılan buluntuların zenginliği kentin antik çağlardaki önemini de açıkça göstermektedir.
Özellikle kazı alanında bulunan Roma, Geç Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine tarihlendirilen seramik fırınları ve atölyeleri kentin ticari açıdan geçirdiği önemli geçmişe tanıklık etmektedir. M.S. I. Yüzyıla tarihlendirilen Roma seramik fırını içindeki kaplarla beraber bulunmuştur.
Kale dışının M.S. X. Yüzyılda, Bizans çağında nekropol alanı olarak kullanıldığı bu bölgede bulunan çok sayıdaki mezardan anlaşılmaktadır. Burada yüzün üzerinde mezar ortaya çıkarılmıştır. Kazılar sonucunda bu bölgede bir mezar şepali de bulunmuştur. İskeletler üzerinde yapılan ilk incelemelerde ölen bireylerin çoğunun kadın ve çocuklardan oluştuğu görülmüştür. İskeletlerin bazılarının kireç içerisine gömülü durumda olması veba veya benzeri bir salgın hastalık sonucunda öldükleri izlenimini vermektedir. İnsan iskeletlerinin çoğu çatı kiremitleri kullanılarak yapılmış, kırma çatı şeklindeki basit bir mezar içerisine konulmuştur.
Surların içerisinde Kale İçi diye adlandırılan bölümde yapılan çalışmalar sırasında, özellikle itfaiye hafriyatının kaldırılması ile birlikte XIX. Yüzyıla ait olması muhtemel, moloz temelli ve temellerinin üzeri tuğla örgülü, oldukça büyük sayılabilecek buzhane olduğunu düşünülen bir yapı kalıntısı ile de karşılaşılmıştır.
SURLAR:
2002 ve 2003 yılları içerisinde gerçekleştirilen kurtarma kazıları sonucunda Edirne surlarının bir bölümü de ortaya çıkarılmıştır. Isodomos tipinde örgüye sahip olan bu surda malzeme olarak temelde iki sıra küfeki taşı ile temel üstü yerel kireç taşlarından oluşan büyük bloklar kullanılmıştır. Çok çeşitli dönemlerin tahriplerinin görülebildiği bu duvarın temelinden itibaren ilk üç sırası oldukça iyi durumda ele geçmiştir. İlk üç sıra taş dizisinden sonra surların geçirmiş olduğu savaşların ve zamanın izleri ile birlikte, Bizans ve Osmanlı dönemleri eklentileri de görülebilmektedir. Yapılış tekniğine göre; Edirne suru tek sıra yapılmıştır ve kule girişinde bulunanı hariç her dört metrede bir; sur duvarını kesen 4m. uzunluğunda 60 cm. genişliğinde atkı duvarları ile desteklenmiştir. Bazı taşlar üzerinde taşçı atölyesi simgesi olan Grekçe harfler de bulunmaktadır. Ayrıca her taş birbirine kırlangıç kuyruğu şeklindeki kenetlerle bağlanmıştır.
Sur dışında bulunan Bizans dönemi mezarlarının kaldırılmasıyla birlikte orijinal Roma tabakasına ulaşılmıştır. Bu bölümde surun hemen dışından gelen Hadrianopolis darplı İmparator Caracalla (M.S. 198-217) döneminde bastırılmış Roma Eyalet sikkelerinin, ilk defa Edirne merkezde yapılmış bilimsel bir kazı sırasında ortaya çıkarılmış olması da oldukça önemlidir.
Mimari izlere göre, Roma İmparatorluğu döneminde de yuvarlak olması muhtemel olan kule; temel seviyesinden gelen Bizans İmparatoru Ioannes I Tzimisces (M.S. 969-976) sikkelerinin de gösterdiği kadarıyla; M.S. 970’lerde Güney Rusya’dan yaklaşan Rhos akıncılarına karşı savunmayı güçlendirmek amacıyla orjinalinden daha büyük ve geniş bir şekilde -surların birleştiği kule girişi hariç- yeniden yapılmış olmalıdır. Ayrıca bir zamanlar oldukça rahat bir şekilde okunan, şimdilerde ise sadece dikkatli gözler tarafından çok az bir kısmı seçilebilen tuğladan yapılmış Grekçe bir yazıt da burcun üzerinde bulunmaktadır. Yazıtın çevirisi ise “ Tanrım, Dindar ve İsa’nın dostu hükümdarımız Ioannes’e yardımcı ol.” şeklindedir. Bu yazıttaki ‘Ioannes’ adından dolayı kimi yazarlarca M.S. XIV. Yüzyıl Bizans İmparatorları olan V. Ioannes Palailogos (M.S.1341-1391) ya da VI. Ioannes Kantakuzenos (M.S. 1347-1354) tarafından kulenin yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak, kazı sonucunda elde edilen gerek mimari gerekse Ioannes I Tzimisces sikkeleri gibi buluntular, bu tarihin M.S. X. Yüzyılın sonlarına kadar çekilmesi gerekebileceğini düşündürmektedir.
FIRINLAR:
Kazı sırasında elde edilen bulguların en önemlileri arasında, sırasıyla Roma, Geç Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait seramik fırınlarını saymak gerekir. Kazı sırasında toplam 8 adet seramik fırını bulunmuştur. Bu fırınlardan en sağlam olanı Kulenin hemen bitişiğinde bulunmuştur. Bizans tabakası iskeletlerinin kaldırılması ile birlikte kiremit renginde killi bir katmanla karşılaşılmış ve detaylı bir şekilde incelendiğinde ise bunun bir seramik fırınının gövdesi olduğu anlaşılmıştır. Kubbe bölümü, hemen üstünde bulunan kiremit çatılı Bizans dönemi mezarlarının yapımı sırasında tahrip edilmiştir. Mezarların kaldırılması ve fırının temizlenmesi ile birlikte fırının içinde insutu şekilde bir çok pişmiş toprak kap bulunmuştur. Fırının içerisinden çok çeşitli ölçülerde ve formda bir çok kap elde edilmiştir. Bu kapların en yakın paralellerine Bulgaristan’daki Pavlikeni ve Bouteva’da bulunan seramik fırınlarından çıkan kaplar arasında rastlamak mümkündür. M.S. I. Yüzyıla tarihlendirilen farklı boylarda bir çok kap kırık şekilde bulunmuştur. Bu kapların bir bölümü, İstanbul Üniversitesi, Restorasyon ve Konservasyon bölümü tarafından restore edilmiştir.
Kazı alanında bulunan fırınların üzeri bir çatı ile koruma altına alınmış ve böylece doğal tahribatın önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Kazılar ile birlikte XIX. Yüzyılın sonlarına tarihlendirdiğimiz Geç Osmanlı Dönemi’ne ait olması muhtemel yapı kalıntıları ile de karşılaşılmıştır. Tüm dönemlerin izlerini projede gösterebilmek amacıyla bu dönem kalıntılarının bir bölümü de alanda sergilenmek amacıyla bırakılmıştır.
KİLİSE:
Kaleiçi diye adlandırılan surların içinde yer alan bölgede de açmalar açılmış ve buradaki geç dönem yapılarının temellerinin kaldırılması ile birlikte Milattan Sonra X-XII. Yüzyıllar civarına tarihlendirilmesi olası bulunan ve varlığı 1908 yılında çizilmiş olan Edirne Haritasından bilinen, sur duvarlarının tekrar kullanılmasıyla yapılmış bir kilise ile karşılaşılmıştır. Mimari yapısından bu kilisenin iki evreli bir bina olduğu anlaşılmaktadır. XIX. Yüzyılda bu Bizans dönemi kilisesi büyük olasılıkla beden duvarı hariç tekrar inşa edilmiştir. Yapının günümüzde görülebilen apsis duvarı İtfaiye binasının beton artıkları ile kaplı durumdadır ve bu duvarda bitkisel ve Hristiyan ikonografisine ait motiflerin kullanılmasıyla meydana getirilmiş yere dökülmüş parçalar halinde freskolar da bulunmuştur.
2002 ve 2003 yılı kazıları sırasında çok sayıda değerli buluntu elde edilmiştir. Bunlar arasında özellikle; M.S. 296-305 yılların da hüküm sürmüş olan Roma İmparatoru Marcus Aurelius Maximianus’un altın aurelius sikkesi dikkati çekmektedir. Bu altın sikke oldukça iyi durumdadır. Sikkenin ön yüzünde İmparatorun büstü, arka yüzünde ise Roma tanrılarından Hercül’ün ayakta betimlendiği tasvir bulunmaktadır. M.S. II. yüzyıla tarihlendirilen altın çerçeveli onyx taşlı kadın kolyesi, M.S. IV. Yüzyıla tarihlendirilen pimiş toprak savaşçı kabartması da buluntular arasındadır.
Sur dışında yapılan temizlik çalışmaları sırasında da mermerden yapılmış 1 metre 58cm. yüksekliğinde 70 cm. genişliğinde, üzerinde Grekçe yazıt bulunan M.S. I. yüzyıla tarihlendirilen oldukça kaliteli bir mezar steli kireçtaşından kaidesi ile birlikte bulunmuştur. Stel üzerinde Roma çağında Edirne’de yaşamış olan bir ailenin yüksek kabartma şeklinde betimleri bulunmaktadır. Grekçe kitabesinin çevirisi ise: “Diofanes’in kızı Julya, 40 yıl yaşamış olan kocası Diogenetos ile oğluna bu mezar taşını yaptırdı. Anısı hoş olsun, hoşça kal ey koca!” şeklindedir.
Ayrıca alanda yapılan temizlik çalışmasında bulunan eserler arasında M.S. X. yüzyıla tarihlendirilen keçi formlu kilit de anılmaya değerdir. Yine kilise civarından kiliseye ait olduğunu düşündüğümüz üzerinde haç motifleri ile yunanca zafer anlamına gelen yazıtlı bir kase ile tabak bulunmuştur.
Sonuç olarak küçücük bir alanda gerçekleştirilen Hadrianopolis Surlarını Kurtarma Kazısı kendisinden beklenilmeyen sonuçlara ulaşmıştır. Bu önemli sonuçlar arasında; kazı alanlarında ortaya çıkarılan çeşitli dönemlere ait seramik fırınlarını gösterebiliriz. Antik Çağ’da Hadrianopolis kentinde seramik atölyelerinin olması ve bu seramik geleneğinin neredeyse Osmanlı döneminin sonlarına kadar devam etmesi oldukça önemlidir.
KENTSEL ARKEOLOJİ PARKI PROJESİ
Kazının sona ermesi ile birlikte daha önce hazırlanmış olan koruma ve çevre düzenleme projeleri hayata geçirilmiş ve kazı alanı arkeolojik park olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemedeki ana amaç farklı kültürlerin ve uygarlıkların izlerini bir arada göstermek, geçmiş uygarlıkların kültürel mirasına sahip çıkarak, günümüz kentinde yaşayan insanların kendi kent tarihlerine olan yabancılıklarını gidermeye çalışmak olmuştur. Böylece onlara farklı bir pencereden seslenilmiştir.
Proje kapsamında oluşturulan çevre düzenlemesi ile Hadrianus’un surları ve Bizans kulesi koruma altına alınmıştır. Oluşturulan kentsel arkeoloji parkının dış etkenlerden etkilenmemesi amacıyla çevresine sur duvarlarının dıştan görünümünü etkilemeyen ferforje parmaklık yapılmıştır. Bu parmaklıklara açılan iki kapı ile arkeolojik parka ziyaretçi girişi iki bölmeli olarak sağlanmıştır. Kulenin hemen yakınında bulunan ilk kapı Hadrianus surlarını, Bizans kulesini, nekropol alanını ve Roma fırınının bulunduğu bölgeleri görmeyi sağlamaktadır. Bu bölge çimlendirilmiş ve bir yürüme parkuru oluşturulmuştur. Burada bulunan Türkçe ve İngilizce olarak tasarlanmış resimli tabelalar, parkın yanınızda bir rehber olmadan gezilmesini ve anlaşılmasını sağlamaktadır. Bu alan teraslar halinde bırakılmış ve ziyaretçilerin surları izleyerek dinlenebileceği bir bölüm haline getirilmiştir.
İkinci kapı parkın asıl giriş kapısıdır. Bu giriş demir merdivenler vasıtasıyla yapılmaktadır. Merdivenlerden indiğinizde kaleye ait kare formlu bir kuleyle karşılaşırsınız. Burada bulunan tabela kuleyle ilgili bilgi vermektedir. Küçük Roma kulesinden iç bölüme doğru girdiğiniz de, sağınızda ve solunuzda M.S. X. Yüzyıla tarihlendirilen dairesel formlu Bizans dönemi seramik fırınları yer almaktadır. Fırınların üzeri doğal şartlardan etkilenmemesi amacıyla kapatılmıştır. Girişin tam karşısında Bizans dönemine tarihlendirilen mezar şapeli bulunmaktadır. Mezar şapelinin sağında ise, gelen ziyaretçilere kazı alanı ile Makedonya kulesinin tarihini ve geçirdiği evreleri anlatan iki büyük bilgilendirme panosu dikilidir. Bilgilendirme panolarının baktığı yönde bulunan büyük yapı kalıntısı Osmanlı döneminden kalmadır. Hemen yanında bulunan merdiven vasıtasıyla üzerine çıkılabilen bu yapı bir buzhane binasıdır. XIX. Yüzyılın sonlarına tarihlendirilen bu yapı kalıntısının arkasında bulunan alanda, Makedonya Kulesi adı ile anılan kulenin girişi bulunmaktadır. Ayrıca M.S. IV. Yüzyıla tarihlendirilen Got akınları sırasında tahrip olmuş Geç Roma seramik fırınlarından birisi de bu bölgede yer almaktadır. Buzhane üzerinde oluşturulan seyir terası ile bu bölümü ziyaret etmek mümkün olmuştur.
Kentsel Arkeoloji Parkı’nın ana giriş kapısı olan ikinci kapının bulunduğu yerin zemini küçük Roma burcundan itibaren çakıl taşı ile kaplıdır. Buradaki amaç bir kısıtlama olmaksızın arkeoloji parkını ziyarete gelen insanlara hareket özgürlüğü sağlamak ve yabani otların çıkmasını engellemektir. Bu çakıl parkur ile gelen ziyaretçiler gördükleri bütün kalıntılara rahatça ulaşabilmektedirler. Hazırlanan aydınlatma projesi ile tüm kazı alanı, Makedonya Kulesi ve Hadrianus surları üç farklı bölgeden aydınlatılmıştır. Böylece Kentsel Arkeoloji Parkı gece geç saatlere kadar izlenebilmektedir.
Arkeolojik kazılar sırasında çıkarılan yüzlerce buluntunun ayrıntılı fotoğrafları çekilmiş ve envanterleri çıkarılmıştır. Tüm kazı alanının 1/50 ölçekli rölevesi çizilmiş olup, Arkeoloji Parkı’nın proje oluşumunda kullanılmıştır. Burada bulunan tüm eserler Edirne Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi’ne götürülmüştür. Müzede bu kazıda çıkarılan eserlerin sergilenmesi amacıyla yeni ve modern bir salon yaptırılmış ve Kentsel Arkeoloji parkıyla eşzamanlı olarak ziyaretçilerin hizmetine açılması sağlanmıştır. Böylece projede bir bütünlük sağlanmıştır. 2002 ve 2003 yıllarında toplam 16 ay boyunca sürdürülen çalışmalar, Kentsel Arkeoloji Parkı’nın oluşturulması ile tamamlanmıştır. Projenin oluşumunda Edirne Valiliği’nin, Edirne Belediyesi’nin, Çevre Koruma Vakfı’nın, sivil toplum örgütlerinin ve Kazı Ekibinin oldukça büyük emekleri bulunmaktadır. Projenin son ve en önemli aşamasını ise ortaya çıkarılan Hadrianus dönemi surlarının restorasyon ve konservasyon projesi oluşturmaktadır. Bu henüz tamamlanamamıştır. Yaz-kış, gece-gündüz sıcaklık farkları sur taşlarını olumsuz etkilemektedir. Bu sorunun en kısa zamanda giderilmesiyle gelecek kuşaklara bir kültür mirası daha sağlıklı bir şekilde aktarılabilecektir.