Bor madenciliği
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Konu başlıkları |
[değiştir] 19. yüzyılda dünyada Bor Madenciliği
19. yüzyıl da Avrupa ve Amerika'da sanayileşmenin hızlanmasıyla bor hammaddesine duyulan ihtiyaç giderek artmış, bu arada önce İtalya'da, sonra da 1852'de Güney Amerika ve Türkiye 'de, 1856'da da A.B.D. 'de zengin bor yatakları keşfedilmiştir. Böylece evvelce borun tek kaynağı olan Tibet piyasadan silinmiştir. İtalya, Güney Amerika ve A.B.D. deki bor keşifleri bilinçli ve disiplinli sondajlar sonunda gerçekleşmiş, Türkiye'deki bor yatakları ise rastlantı sonucu bulunmuştur.
19. yüzyılın ikinci yarısında A.B.D. bor piyasasının gelişimi günümüzün bor piyasasında belirleyici güç oluşturan dinamiklerin şekillenmesine de kaynaklık etmiştir. Teels Marsh bataklıklarında keşfedilen A.B.D. boru ilk aşamada (1867) yüksek gümrük vergileri yoluyla ithalata karşı korunmuş, çok sayıda üretici ortaya çıkmıştır. 1872'de gümrük engellerinin azaltılmasıyla bu üreticilerin çoğunun iflas etmesiyle, A.B.D. piyasası müflis işletmeleri ellerinde toplayan iki oyuncunun (Coleman ve J.M. Smith) elinde kalmıştır. Bir sonraki aşamada üretim artışı ile fiyatların düşmesi üzerine, 1883'de gümrük duvarları yeniden yükseltilmiştir. Bu arada J.M. Smith ve Coleman'ın öncülüğünde 5 bor üreticisi şirket bir araya gelerek, fiyat ve üretim istikrarı sağlamak için San Fransisco Boraks Karteli 'ni oluşturmuşlardır. Kartel içinde J.M. Smith kısa sürede ağırlıklı konuma gelmiş ve 1890 yılında Coleman'ın iflası üzerine onun bor şirketlerini ve işletilebilir madenlerini New York bankerleri desteğiyle satınalarak, tekelleşmiştir.
1894 yılında A.B.D. ithalatında gümrük vergilerinin yeniden düşürülmesi üzerine, özellikle A.B.D.'nin doğusunda yerleşik sanayi tesisleri ithal bor kullanımını artırmışlardır. Bunun üzerine J.M. Smith 1894'den itibaren dikkatini Avrupa'ya yöneltmiştir. O yıllarda Avrupa ülkeleri İtalya, Türkiye ve Güney Amerika madenlerinden elde ettikleri hammaddeden boraks ve borik asit üretmekte olup, 38 Avrupalı şirket de fiyat ve üretim miktarlarını belirleme amacıyla kendi aralarında kartel anlaşması akdetmişti. J.M. Smith bu şirketlerden İngiliz Redwood şirketi ile ortaklık kurdu. 1896'da Redwood ve Pacific Borax'ın ortaklığı ile bugünün US Borax'ının temelleri atılmış oldu. US Borax, çıkarlarını koruyabilmek için, öncelikle Güney Amerika ve Türkiye'deki bor yataklarını denetimi altına almaya karar verdi. İki coğrafyanın (Güney Amerika ve Türkiye) da ortak noktası, sanayileşmemiş, bağımsız ve milli ekonomiler oluşturamamış, siyasi sorunlarla boğuşan ülkeleri sözkonusu etmesiydi.
[değiştir] Osmanlı döneminde Türkiye'de Bor Madenciliği
US Borax 1899'da Türkiye'de mevcut iki bor madenini (Sultançayırı ve Aziziye) ile birlikte, bu madenlerin hammaddesini işleyen Lyon, Paris ve Viyana rafinerilerini satınaldı. Aynı dönemde Ermeni Şirinyan ve Türk Asmaaltılı Asım gibi yerli girişimciler II. Abdülhamit'in iradesine rağmen bürokrasiden işletme ruhsatı alamamaktaydı. US Borax'ın o döneme ait raporları, şirketin Ernest Whithall ve Edward Pears gibi yabancı veya Aristid Tubuni gibi yerli aracılar yoluyla saray paşalarının kontrolündeki karmaşık ve yolsuz bir bürokratik yapı ile yürüttüğü temasların mahiyetini gözler önüne sermektedir.
[değiştir] 20. yüzyıl başlarında dünyada bor madenciliği ve US Borax hakimiyeti
US Borax Türkiye'deki madenlerin ardından, Deutsche Bank tarafından desteklenen bir Alman kartelince işletilmekte olan Şili 'de Ascotan 'daki bor madenlerini satın aldı. Böylece dünya bor hammaddesi üretimi neredeyse tamamen US Borax'ın denetimine geçmiş oldu. US Borax bir sonraki aşamada, özellikle Avrupa'da Türk ve Şili borunu kullanan boraks ve borik asit fabrikalarını da peyderpey bünyesine kattı.
1925 yılına gelindiğinde, A.B.D.'de Kaliforniya 'nın Kramer bölgesinde yeni bor yatakları keşfedildi. US Borax bu dönemde özellikle bu bölgedeki yeni bor yataklarını kontrol altına alma uğraşı üzerinde yoğunlaştı. O kadarki, keşfedilen bor cevherini gizli tutmak amacıyla bunlar sadece kolemanit ve uleksit yatakları olarak tescil ettirildi, çıkarılmasında İngilizce bilmeyen İtalyan göçmeni işçiler istihdam edildi. Boraksı yan ürün olarak üreten trona üreticileri baskı altında tutuldu.
[değiştir] 1959 sonrasında Türkiye'de ve dünyada bor madenciliği
Bir sonraki aşamada, dünya bor madenciliği sektöründe ve özellikle de US Borax açısından en önemli hadise 1947 - 1959 yılları arasında Türkiye'de keşfedilen üç yeni bor yatağıydı. İlk olarak 1947'de Balıkesir 'in Bigadiç ilçesinin Çamköy beldesinde çoban İbrahim 'in tesadüfen bulduğu kolemanit numunelerini, amatör bazda yüzey araştırmaları na meraklı olduğunu bildiği Faraşköy 'lü Muharrem Girgin 'e göstermesiyle, Muharrem Girgin'in askerdeki oğlunun komutanı Alaeddin Yakal Paşa'ya numuneleri iletmesiyle, Paşa'nın da bunları İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi 'nde öğretim görevlisi kardeşi Dr. Hüsamettin Yakal 'a analiz ettirmesiyle Türkiye'deki yeni dönem keşif dizisi başladı. Bölgede evvelce maden aramaları yürütülmüş olmasına rağmen o güne kadar keşfedilmemiş olan Bigadiç bor cevherlerini, 1957 'de Kütahya 'nın Emet ilçesinde, 1959'da da Eskişehir 'in Kırka beldesinde keşfedilen yeni zengin bor yatakları izledi. Türkiye madenciliği ve ekonomisi açısından 19. yüzyıl başında Uzun Mehmet 'in Zonguldak 'ta taşkömürü yataklarını bulması kadar önemli bir hadise teşkil eden bu keşiflerle, özellikle İç Kuzeybatı Anadolu coğrafyasında her yerde bor bulunduğu tahminleri oluşturulmaya başlandı.
Bu keşifler US Borax'ın dünya bor piyasasındaki konumunu temelden sarstı. Türk borunun kalitesi ve Avrupa piyasalarına yakınlığı da ilave avantajlardı. Türkiye'de çok sayıda madencinin bu piyasaya el atmasıyla US Borax'ın şekillendirdiği yüksek fiyatların da anlamı kalmadı. Bunun üzerine US Borax ilk aşamada fiyatları aniden düşürerek Türk bor madenciliğini daha doğmadan yok etme denemesinde bulundu. Ancak düşük fiyatlar dünyadaki bor rafinerisi sayısını çoğaltmaktan başka bir etki yapmamış, Türk borunun rekabet gücü geçerli kalmıştı.
1957 yılında Yakal Borasit A.Ş. kaynaklı boru Yunanistan 'a götüren gemi A.B.D. donanmasına bağlı gemilerce Çanakkale Boğazı 'ndan çıkışında durduruldu. Gerekçe Yunanistan'da boraks tesisi bulunmadığı, ve bu borun Varşova Paktı ülkelerinin eline geçeceğiydi. Bor bir anda, A.B.D. denetimindeki Şili yatakları için sözkonusu edildiği gibi, NATO aracılığıyla Türkiye ve Avrupa'da da stratejik önemi haiz maden ilan edilmişti.
Bu arada Türkiye'de Osmanlı dönemini hatırlatan gelişmeler cereyan etti. Maden Tetkik Arama (MTA), Mortaş (DP milletvekili Sırrı Yırcalı 'nın şirketi) ve Türk Boraks (US Borax)'ın ayrı ayrı maden aradığı Eskişehir Kırka'da bor cevherlerini bulan MTA mühendisi Mortaş'ı haberdar edince, Sırrı Yırcalı'nın bölgedeki diğer maden arama çalışmalarını durduttuğu ve mevcut yatakları kapattırttığı, ardından da US Borax ile ilişkisini geliştirdiği görüldü. Uluslararası madencilik sektörü dergisi Metal Bulletin bu ilişkileri haber olarak ifşa edince, konu hakkında Meclis soruşturması açıldı.
Bor cevherlerinin milli çıkarlar doğrultusunda değerlendirilmesinin çözümü devletleştirme de görüldü. 1968'de başlayan devletleştirme dalgası, 1978'de madencilik sektörü genelini kapsar hale getirildi. Bor aynı dönemde yaygınlaşan ulusal kaynakları sahiplenme söyleminin de sembolü haline geldi.
1980 sonrasında ise devletleştirme politikasının bürokratizasyon ve kadrolaşma sonuçlarına yol açtığını görmekteyiz. Bu arada Türkiye'nin bor fiyatlarını artırması da US Borax'a ait madenlerin varlıklarını sürdürebilmelerini sağladı. Bu durumun bir karşılıklı mutabakattan kaynaklanmış olması muhtemeldir. Bu arada, US Borax, İngiltere ve İtalya'daki rafinerilerini kapatırken, ve Amerikan kıtasında hem üretilmiş hem de işlenmiş olarak boraks ve borik asiti müşteri ülkelere ihraç ederken, Türkiye'de işlenmiş bor ürünleri piyasasının hala boy atamamış olması eleştirilere neden olmaktadır. Nitekim, dünya bor rezervlerinin üçte ikisinden fazlasına sahip olan ve dünya bor ihracatının % 95'ini gerçekleştiren Türkiye'nin borun kolaylıkla işlenmesinden elde edilen bor ürünlerindeki pazarpayının % 7'de kalması, yılda sadece 212 milyon Dolar gelir elde edebilmesi bir yerde bir 'suspayı'nı düşündürtmektedir.
Özellikle yakıt pili projeleri çerçevesinde borun yeni ve çok daha geniş kullanım alanlarının gündeme geldiği günümüzde, Türkiye'nin bor kaynağının sağlayabileceği ekonomik dinamiklerin etkin tarzda ve yeterli ölçülerde değerlendirilemediği muhakkaktır. Bor hammaddesinin en iyi fiyatlarda ihraç edilmesini ve bu arada Türk sanayicisinin en iyi şartlarda bor işleyerek bor ürünleri piyasasında sözsahibi hale gelmesini sağlayacak politikaların eksikliğine dikkat çekilmiştir. Bu çerçevede, Türk bor rezervlerini işleten Eti Holding A.Ş. 'nin çoğunluk hissesi ile 1984'de Lüksemburg 'da kurulmuş bulunan ihracat şirketi Etimine S.A. ([1]) şirketinin de yönetim ve uygulamalarında şaibelere ilişkin olarak dile getirilmiş ciddi şikayetler bulunmaktadır.
Kaynak: Hasan Çetin