Osmanlı Askeri Teşkilatı

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bu sayfada devam eden bir çalışma vardır.

Dilerseniz, siz de yardım edebilirsiniz:

  • Eğer çalışma yarıda kalmışsa, çalışmayı başlatan kişiyle iletişime geçip, sayfanın durumunu ona sorabilirsiniz.
  • Sayfanın geçmişinden  sayfa üzerinde uğraşanları görebilirsiniz.
Üzerinde 7 günden fazla değişiklik yapılmayan sayfalardan kaldırılmalıdır.


Osmanlı ordu teşkilatı Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memluklular devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu Ordusu'nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır.

Yaya ve atlılardan oluşturulan ordunun atsız kısmı "yaya”, süvarileri ise "müsellem” şeklinde adlandırılmıştı. Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler.

Osmanlı Devletinin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile Kadı Cendereli Kara Halil'in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf iki sınıf piyade ve süvari kuvveti kuruldu.


Konu başlıkları

[değiştir] Beylik-Devlet Döneminde Osmanlı Ordusu

Ordu, Osman Gâzi (1281-1326) devrinde Türk atlı aşîret kuvvetlerinden oluşmaktaydı.

Osman Bey'in babasi Ertuğrul Gazi, Selçuklu Sultanı Sultan Alâaddin tarafindan Bizans sınırına bir uç beyi olarak tayin edilmişti. Ertugrul Gazi'ye yurt olarak verilen yer bugünkü Bursa, Kütahya ve Bilecik vilâyetlerinin sınırlarının birleştigi yerdir.

İlk seferler ve fetihler beyliğe bağlı aşiret kuvvetleri ile yapılmıştır. Zamanla fetihlerin genişlemesi sefere çıkacak asker ihtiyacını arttırdığından düzenli bir ordunun kurulması zorunlu hale gelmiştir.

Beylikler döneminde Osmanlı, komşu Türkmen beylikleriyle mücadele yerine, Balkanlar üzerine seferler yapmıştır. Topraklarını çok kısa bir sürede genişleten ve savaşmak ve yönetmek ikilemi ile karşı karşıya kalan Osmanlının basit beylik yapısından kurtulması için düzenli bir devletin niteliği olan askeri, siyasi, iktisadi ve sosyal yapısal öğelerin oluşturulmasını ve gelişti-rilmesini zorunlu haline getirmiştir.

Osmanlı kuvvetleri beylik döneminde yaya ve müsellemlerden meydana geliyordu.

Bu başlığın ana maddesi--->Beylik-Devlet Döneminde Osmanlı Ordusu

[değiştir] İmparatorluk Döneminde Osmanlı Ordusu

Bu alt başlığın ana maddesi: İmparatorluk Döneminde Osmanlı Ordusu


[değiştir] Askeri Ödenekler

Osmanlı Ordusu kuruluş tarihi olan 1363 yılından yeniçerilerin kaldırıldığı 1826 yılına kadar geçen yaklaşık beş yüzyıl içinde genel kuvveti haliyle birçok değişikliğe uğrar.

Kanuni devrinde devletin yalnız topraklı süvarisi için yaptığı masrafların bugünkü değeri 600 milyon frank'ı geçmektedir ki bu da zamanın Fransa Hükümetinin tüm kara ordusu için harcamasına eşit bir tutardır.

[değiştir] Askeri Tayınlar

Askeri Tayın ekmek, et, bulgur ve sade yağdan ibaret olup, cuma geceleri için pirinç de verilirdi.

[değiştir] Aşiret Mektebi

Aşiret Mektebi, Sultan İkinci Abdülhamid Han tarafından, 21 Eylül 1892 tarihinde Aşiretlerin yoğun ve hakim olduğu bölgeleri muhafaza etmek için, bunların reislerinin ve ağalarının çocuklarını, Osmanlı kültürüyle yetiştirerek devlete ve saltanata bağlamaK amacıyla açılan okul.

Bu alt başlığın ana maddesi: Aşiret Mektebi


[değiştir] Kapıkulu Ocağı

Bu başlığın ana maddesi için bakınız---->Kapıkulu Ocağı

[değiştir] Kapıkulu Piyadeleri

[değiştir] Acemi Ocağı

Devşirme kanununa göre toplanan Hristiyan çocuklar bu ocakta eğitilir,belli seviyeye geldikten sonra kabiliyetlerine göre bir üst sınıfa yükselirlerdi. Osmanlı askerî tarihinde, önemli yeri bulunan ve Kapıkulu piyadesinin mühim bir bölümünü teşkil eden yeniçerilere menşe' olan "Acemi ocağı", Sultan Birinci Murad zamanında Kadı asker Çandarlı Kara Halil ile Karaman'lı Kara Rüstem'in tavsiyeleri sonucu ortaya çıkmıştı. Hoca Saadeddin Efendi'nin bildirdiğine göre bu uygulama, Sultan Birinci Murad'ın devr-i saltanatında 763 (1361-62) tarihindeki Zagra'nın fethi ile başlamıştır. Devlet adına ve "Pencik" kanununa göre alınan esirler", Yeniçeri ocağına asker yetiştirmek için Gelibolu'da kurulmuş bulunan Acemi ocağına gönderiliyor ve yevmiye bir akça ücretle Gelibolu ile Çardak arasında işleyen at gemilerinde hizmet görüyorlardı. Bir müddet sonra bunlar, Yeniçeri ocağına alınıyorlardı. Fakat bu esirler, firsat buldukça kaçıp memleketlerine gittikleri için bu sistem değiştirildi. Savaşlarda esir edilen küçük yaştaki Hristiyan çocukları, evvela Anadolu'daki Türk köylülerinin yanına verilerek (Türk'e vermek) az bir ücretle hizmet ettirilmeye başlandı. Gerçi bu ocağın, Rumeli fatihi Süleyman Paşa zamanında, bizzat kendisi tarafindan savaşta esir alınan Hristiyan çocukları ile başladığı belirtilmekte ise de ocağın gerçek manada müesseseleşmesi, yukarıda belirtilen şekilde olmuştur.

Sözlük manasıyla beşte bir demek olan "pencik" harplerde ele geçirilen esirlerden, askerlikte kullanılmak üzere beşte birinin alınması demektir. İslâm hukukunun ganimetlerle ilgili vaz' etmiş olduğu prensiplerinden doğmuş olan "pencik", Osmanlı Devleti'nin ilk kuruluş yıllarında uygulanmıyordu. Harpler sonunda ele geçen diğer ganimetler gibi esirler de gazilere taksim ediliyordu. Gaziler, hisselerine düşen esirleri, İslâm hukuku gereğince istedikleri şekilde istihdam edebiliyor, istihdam yeri olmayan da onları satabiliyordu.

Osmanlılarda Acemi Oğlanı iki şekilde alınırdı. Bunlardan biri savaşlarda elde edilen erkek esirlerin beşte birinden (pencik), diğeri de Osmanlı vatandaşı olan Hristiyan çocuklardandı. Savaşlarda elde edilen esirlerin asker olarak alınmasıyla ilgili "Pencik Kanunu" tertib edilmişti. Buna göre alınan esir oğlanlara "Pencik Oğlanı" adı verilmişti. Elde edilen bu esirler, "Pencikçi" denilen memur tarafindan tesbit edilir, bunlardan on ila on yedi yaşları arasında olan erkek esirlerden vücutça kusursuz ve sağlam olanlar devletçe üçyüz akçe karşılığı, satın alınırdı. Böylece Acemi ocağina ilk efrad, Pencik kanunu ile toplanmıştır. Bu sistemin gelişmesinde büyük ölçüde rolü bulunan Kara Rüstem de Gelibolu'da Pencik vergisini (Resm-i Pencik) toplamakla görevlendirilmişti.

Pencik oğlanlarının , Anadolu'daki Türk çiftçilerinin yanına verilmesi, aradaki deniz sebebiyle kaçmalarına engel olmak içindi. Bununla beraber, zaman zaman bazı esir çocukların Avrupa'ya kaçtığı görülüyordu. Esirlerin, Türk çiftçilerinin yanına verilmesi ile ilgili kanun hakkında kaynaklarda farklı tarih ve zamanlar verilmektedir. Bu cümleden olarak Sırpsındığı savaşı, Edirne'nin fethi ve Bilecik tarafina yapılan ilk akınlarda olduğuna dair rivayetler bulunmaktadır.

Cüz'i bir ücretle Türk çiftçisinin yanına verilen Acemi oğlanlarına çok az bir ücretin verilmesi, onların "ben padişah kuluyum" deyip çiftlik sahibine kafa tutmaması içindi. Acemi oğlanlar, ziraat işlerinde çalıştırıldıkları gibi kısa zamanda Türkçe ile birlikte İslâm-Türk örf ve âdetlerini de öğreniyorlardı. Böylece yeni hayata intibak ettikten sonra bir akça gündelikle "Acemi Ocağı"na kayıt ettiriliyorlardı. Burada bir müddet hizmet gördükten sonra yevmiye iki akça karşılığı"Yeniçeri Ocağı"na gönderiliyorlardı. Yıldırım Bâyezid döneminin sonlarına kadar belirtilen şekilde devam eden bu usûl, Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra fetihlerin durması ve iç karışıklıkların baş göstermesi yüzünden büyük ölçüde tatbik edilemez olmuştu. Kapıkulu ocaklarındaki kadro eksikliğini gidermek için başka bir çareye baş vurmak gerekiyordu. Bu sebeple Rumeli'deki Hristiyan tebeadan muayyen bir kanunla ve "Devşirme" ismiyle münasib sayıda Hristiyan çocuğu alınmasına karar verildi.

Daha önce de temas edildiği gibi Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlı fetihleri durmuş, bazı yerler Bizans ve Sırplara terk edilmişlerdi. Gerek Çelebi Mehmed zamanında, gerekse oğlu Sultan Ikinci Murad'ın ilk devirlerinde Rumeli'de fütuhat yapılamadığı için esirlerden istifade edilememişti. Bunun üzerine Osmanlılardan önceki Türk ve İslâm devletlerinde uygulanmamış olan yeni bir usûl ile devletin, Hristiyan tebeası olan ve yaşlan uygun çocuklarından sadece bir tanesinin Osmanlı ordusuna alınması kararlaştırıldı. Böylece Hristiyan vatandaşların çocuklarından asker devşirmek için bir "Devşirme Kanunu" yürürlüğe konuldu. Bu yeni kanunla, baştan başa gayr-ı müslim olan Rumeli halkı, tedrici surette müslümanlaştırılacaktı. Müslümanlaştırılan bu insanlarla da Osmanlı ordusu kuvvetlenecekti. Böylece devlet, bu sayede Müslüman nüfusunu koruma gibi bir hedefe de ulaşmış oluyordu. Gerek Müslüman nüfusu çoğaltma, gerekse harplerde kendisinden istifade etme bakımından iki yönden faydalı olan bu Devşirme kanunu , Pencik kanunu ile asker almanın yerine geçmişti. Zaten Pencik kanunu da eski önemini kaybetmeye başlamıştı.

Devşirme kanunu gereği ihtiyaca göre üçbeş senede ve bazen daha da uzun bir sürede Hristiyanlardan sekiz ila on sekiz ve bazen yirmi yaş arasındaki sıhhatli ve kuvvetli çocuklardan Acemi Oğlanı alınmaya başladı. Bununla beraber 14-18 yaş arasındakiler tercih ediliyordu. Önceleri Rumeli'de Arnavutluk, Yunanistan, Adalar ve Bulgaristan'dan, daha sonra ise Sırbistan, Bosna-Hersek ve Macaristan'dan çocuk toplandı. Bu durum, XV. Muhtelif hizmetlerde bulunan Acemilerin, Yeniçeri Ocağına kayıt ve kabullerine "Çıkma" veya "Kapıya Çıkma (bedergâh) denirdi.

Devşirme usûlü, kendi dönem ve zamanına göre iyi bir sonuç vermişti. Bu sonuç hem Osmanlılar, hem de çocuğu devşirilen aileler için faydalı olmuştu. Osmanlılar açısından faydalı olmuştu, zira o dönemin bitip tükenmek bilmeyen harpleri, devamlı surette insanları yutan birer makine haline gelmişlerdi. İşte bu makinaların zararlarını en aza indirebilmek ve kendi Müslüman Türk nüfusunu koruyabilmek için devlet, gayrı müslim vatandaşlarından istifadeyi düşünmüştü. Böylece hem İslâm Türk mefkûresinin daha geniş sahalarda yayılmasını sağlamak, hem de kendi asıl nüfusuna dokunmamak suretiyle azınlığa düşmeyecekti. Devşirme sistemi, çocuğu devşirilenler bakımından da faydalı bir şeydi, çünkü onlar da çocuklarının içinde bulundukları mali sıkıntıdan kurtulacağını biliyorlardı. Muhtemelen çocukları devlet kademelerinde vazife alır ve yüksek bir mevkiye gelebilirdi. Bunun da kendileri için faydalı olacağı bir gerçekti. Bu sebepledir ki kaynaklar, pek çok Hristiyan ailenin, çocuğunu devşirmeye verebilmek için adeta birbirleri ile yarıştıklarını kayd ederler. Hatta sadece Hristiyan çocuklarının devşirilmesi kanun iken feth edildikten sonra halkı Müslüman olan Bosna'dan da devşirilmek suretiyle acemi oğlanı alınırdı. Zira bunu bizzat kendileri arzuluyordu.

Bilindiği üzere her saha ve konuda olduğu gibi devşirme sisteminde de arzu edilmeyen bazı suistimallerin olduğu söylenebilir. Buna karşılık devlet, gönderdiği memurlarının kanunsuz hareketlerini önlemeye gayret ediyordu. 9. Cemaziyelahir 973 (10 Ocak 1566) tarihinde Semendire Beyi ile İvraca Kadısına yazılan bir hükümde Acemi oğlanı devşirmeye giden bir memurun hâne (ev) başına onar akça nal parası vesair kanunsuz paralar alıp 5-10 yaşındaki çocukları önce alıp sonra bin ve daha ziyade akçaya tekrar babalarına sattığı bildirilmekle Yayabaşılarından Ferhad gönderilip hakkıyla teftiş olunması ve memurun eşyası arasında bulunan para, kumaş vesair mühürlenip defterle merkeze gönderilmesi emr edilmistir. Böylece devlet, bu ve benzeri haksızlıkların önüne geçmeyi, adaletsizliği ortadan kaldırmayı istiyordu.

[değiştir] Yeniçeri Ocağı

Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarının genişlemesi ile alınan çocukların küçüklükten alınarak yetiştirilmesi ile oluşturulur. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı 3.selim tarafından kaldırıldı.

Bu başlığın ana maddesi--->Yeniçeri Ocağı

[değiştir] Cebeci Ocağı

Ordunun silahlarını hazırlayan ve savaş alanına taşıyan sınıftır. Kapıkulu askerinin piyade ocaklarından biri de "Cebeci Ocağı"dır. Kelime olarak "cebe" zırh demektir. Osmanlılar, bir nevi istilah olarak bu kelimenin mana ve kapsamını genişletmiş görünmektedirler. Bunun içindir ki "cebeci" dendiği zaman belli hizmetleri olan bir askerî sınıf akla gelmektedir. Buna göre devletin yaya muharib askeri olan yeniçerilerin ok, yay, kalkan, kılıç, tüfek, balta, kazma, kürek, kurşun, barut, zırh, tolga, harbe vesaire gibi ihtiyaçları olan savaş alet ve eşyası yapan veya tedarik eden ocağa "Cebeci Ocağı" denirdi. Bu ocak, yeniçerilere lazım olan harp levazimatını deve ve katırlarla nakl ederek, cephede bulunan yeniçerilere dağıtırdı. Savaş sonunda da bunları tekrar toplardı. Bu arada tamire muhtaç olanları da tamir ederek silah depolarında muhafaza ederdi. Sefer esnasında ordu komutanları refakatına münasib bir miktar cebeci verilirdi. Bunların, kuvvetli, becerikli ve silahtan anlayanlardan olması gerekirdi. Bu maksatla Cebecibaşıyla bu yolda emirler verilirdi. Barış zamanında bunlar, kendilerine tahsis edilen Ayasofya taraflarında ve Tophane civarında bulunan kışlalarında ikamet ederlerdi.

Bu ocağın kuruluş tarihi kesin olarak tesbit edilmekle birlikte, Yeniçeri ocağı ile birlikte veya ondan çok kısa bir müddet sonra olduğu tahmin edilmektedir. Bu ocağa girecek olanlar, "Pencik" ve "Devşirme Kanunu" devam ettiği müddetçe Acemi oğlanları arasından seçilirdi. Sonraları Yeniçeriler gibi bunların da evlenmelerine müsaade edildiğinden yetişen çocukları da cebeci olurdu. Ocağa alınacak kimseler, önceleri "sakird" ismiyle alınır, daha sonra fiilen cebeci olurlardı. Ocak mevcudu, aralarındaki münasebet dolayısıyla Yeniçeri askerinin azalıp çoğalmasına bağlı olarak artar veya eksilirdi. XVI. asır ortalarında yeniçeriler 12 bin nefer iken bunların sayılan 500 kadardı. XVII. asırda (1675) te cebecilerin sayıları 4180 civarındadır. XVIII. yüzyılda cebecilerin sayısı 2500-5000 arasında değinmekteydi. Yeniçeri Ocağı'nın lagv edilmesi ile ortadan kalkan Cebeci Ocağı, Asakir-i Mansûre ile yeniden tesis edilmişti. Diğer Kapıkulu ocakları gibi "orta" denilen ve 38 bölüğe ayrılmış bulunan cebecilerin en büyük komutanı "Cebecibaşı" idi. Ortalar, kendi aralarında silah yapan, silahlan tamir eden, barutları islâh eyleyen, harp levazımatını tedarik edip hazırlayan ve humbara yapanlar gibi ayrı ayrı kısımlara ayrılıyorlardı.

[değiştir] Topçu Ocağı

Top döken, topçulukla ilgili malzemeleri hazırlayan ve savaşlarda topları kullanan sınıftır.
Osmanlı ordusunda ilk top, Sultan I. Murad zamanında 1389 yılında Kosova Meydan Muharebesinde kullanılmıştır.

Topçu ocağının en büyük zâbitine (subayına) "Sertopî" veya "Topçubaşı" denirdi.

[değiştir] Top Arabacılar Ocağı

Sefer sırasında topları savaş bölgesine götüren sınıftır.

[değiştir] Humbaracı Ocağı

Humbaracı Ocağı, Fabrika ve kışlaları Üsküdar'da bulunan humbaracıların, devlet askerî teşkilâtı bakımından önemli bir yere sahiptiler.

Humbaracı Ocağı,Osmanlı İmparatorluğu askeri teşkilatı'nda humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak. Kumbaracı ocağı da denilmektedir.

Humbara, demir veya tunçtan dökülmüş el bombasıdır.


Bu alt başlığın ana maddesi: Humbaracı Ocağı


[değiştir] Lağımcılar

Kuşatma altındaki surlarının altından tünel kazarak surları yıkan veya düşmanın açtığı tünelleri kapatan ocaktır.

[değiştir] Sakalar

Osmanlı ordusunun yardımcı kuvvetlerinden. Görevleri savaşta askerlere su dağıtmaktır

[değiştir] Kapıkulu Süvarileri

[değiştir] Silahtar

Savaşta hükümdarın sağında ve solunda bulunurlar ve padişahı korurlardı.

[değiştir] Sipahi

Savaşta hükümdarın sağında ve solunda bulunurlar ve padişahı korurlardı.

[değiştir] Sağ Ulufeciler

Savaşta saltanat sancaklarını korurlardı.

[değiştir] Sol Ulufeciler

Savaşta saltanat sancaklarını korurlardı.

[değiştir] Sağ Gureba bölüğü

Savaşta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı.

[değiştir] Sol Gureba bölüğü

Savaşta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı.

[değiştir] Eyalet Askerleri

[değiştir] Yerli Kulu

[değiştir] Azab

Tersane ocaklarında çalıştırılan askeri sınıfa bekâr olmaları koşulu ileri sürüldüğünden ötürü Azab denirdi.

savaşlarda en önde savaşan askerler

[değiştir] Sekban ve tüfekçi

[değiştir] İcareli

Hudud boylarında bulunan şehir ve kalelerde istihdam edilen yerli topçulardan meydana getirilen bir sınıftır. Ücretle vazife gördüklerinden dolayı kendilerine bu isim verilmiştir. Komutanları, topçuluğu iyi bilen ve "Topçu ağası" adı verilen bir kimsedir. Topçu ağası, eyalet paşalarının komutasında bulunmak üzere payitahttan gönderilirdi.

[değiştir] Lağımcı

Kuşatma altındaki surlarının altından tünel (lağım) kazmak suretiyle yıkan veya düşmanın açtığı tünelleri kapatan bir asker. Yer altında yollar açarak fitil ve barutla kale bedenlerini yıkan veya lağım açarak berheva eden lağımcılık, Osmanlı ordusunda çok gelişmişti.

[değiştir] Müsellem

[değiştir] Serhat Kulu

[değiştir] Deli (Delil)

Serhad kulu askerinin bir bölümünü de "Deliler" teşkil ediyordu. Bunların büyük bir kısmı Türk'tü. Öncü birliklerden olan ve deli denilen bu atlılar da akıncılar gibi gözünü budaktan sakınmıyorlardı.

Gerçekten bu sınıfa mensub olanlar, öyle bir cesarete sahip idiler ki, asır "delil" demek olan bu tabir, cesaretlerinden dolayı halk arasında "deli" olarak meşhur olmuştu. İri yarı ve cesaretli kimselerden meydana gelen bu hafif süvari birliği, ocaklarını Hz. Ömer'e kadar dayandırırlar. Fevkalade cesaret, atılganlık ve korkunç kıyafetleri ile düşmana dehşet veren Deliler, hep galip gelirlerdi. Bu sınf askerî birliğin parolası"yazılan gelir başa" şeklinde idi. Böyle bir anlayış ve şuura sahip oldukları için hiç bir tehlikeden çekinmezlerdi.

Sancak beyi veya beylerbeyi maiyetinde olan delilerde, akıncıların bütün silahlan vardı. Bunların her elli-altmış kişisi "bayrak" adı ile bir birlik meydana getiriyordu. Bu birliklerin birkaç tanesi "Delibaşı" adında bir subayın komutasında idi. Birkaç delibaşının askerleri de "Alaybeyi" veya "Serçeşme" denilen daha yüksek rütbeli bir subayın komutasına havale edilmişlerdi.

XVI. asırlardan önce pek görülmeyen bu askerî birlik, Türklerden başka Bosnak, Sırp ve Hırvat gibi Müslüman olmuş cengaverlerden meydana gelmişti. Bunlar, tamamıyle Rumeli halkından oldukları için orada bulunurlardı.Devlette, zaaf belirtilerinin görüldüğü XVIII. asırdan itibaren bu askerî birlik de önemini kaybetti. Yeniçerilerin ortadan kaldırılması ile bunlar da lagv edildi.

Serhad kulu askerini teşkil eden "Gönüllü" ve "Beşliler" diye iki ayrı birlik daha vardır. Hafif süvari birlikleri olan bu birlikler, zamanlarına göre önemli hizmetler ifa etmişlerdi. Bunlar, hududlardaki şehir ve kasabaların muhafazasına memur edilmişlerdi. Bu birlikler, ulûfelerini bulundukları yerin maliyesinden aliyorlardı. Atlı ve tüfekli olan gönüllü sınıfı sağ ve sol gönüllüler diye ikiye ayrılıyorlardı. Beşliler de sağ ve sol beşliler diye ayrıldıkları gibi "Cemaat-i besluyan-i evvel", "Besluyan-i sani", "Besluyan-i salis" ve "Besluyan-i rabi" gibi isimler alırlardı.

__________________

[değiştir] Gönüllü

[değiştir] Besli

[değiştir] Topraklı Süvarisi

[değiştir] Tımarlı Sipahiler

Merkeze bağlı eyaletlerde dirlik sahiplerinin besledikleri atlı askerlerdir.Tamamı Türk olup Osmanlı ordusunun asıl askeri gücünü oluşturur.
Timarlı sipahi veya süvarinin hizmet karşılığı reayadan almış olduğu öşür ve resme dirlik ve sipahinin kendisine de Sahib-i arz denilirdi.

[değiştir] Akıncılar

Müslüman Türklerden meydana getirilen hafif süvari kuvvetlerine verilen bu isim, 500 sene sonra Avrupa'da "komando" olarak ortaya çıkacaktır.

Akıncılardan bin kişinin komutanına binbaşı, yüz askerin komutanına yüzbaşı ve on neferinkine de onbaşı denilirdi. Bunların hepsinin üstünde de akıncı beyi denilen akıncı kumandanı vardı ve buna akıncı sancak beyi de denilirdi.

[değiştir] Donanma-yı Hümayun

Osmanlı Deniz Kuvvetleri

Osmanlı Devleti'nin denizcilikle ilgilenmeye başlaması İzmit ve Gemlik taraflarının, daha sonra da Karesi ilinin alınması ile başlamaktadır. Karesi Beyliği gemilerinden faydalanılarak, Rumeli'ye geçen Osmanlı, 1390 yılında Gelibolu'da önemli bir tersane yapmıştır.

Saruhan, Aydın ve Menteşe beylikleri gibi denizde kıyısı olan beylikler, Osmanlı Devleti'nin idaresine girince, onların tersanelerinden de istifade edilmişti.

Bu başlığın ana maddesi için bakınız----> Osmanlı Donanması

[değiştir] Mehteran Takımı

[değiştir] Çöküş Döneminde Osmanlı Askeri Teşkilatı

  • III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
  • Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
  • İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi
  • Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi
  • Avrupa’da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi

gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmuştur.